26 Aralık 2014 Cuma

Hasat

Kitap Adı: Hasat
Özgün Adı: Harvest
Kitap Yazarı: Tess Gerritsen
Çeviren: Sıla Okur
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 310
Baskı Yılı: 2014

Nadiya bir ışık bulutunun üstünde adeta yüzerek güverteyi geçti. Helikopter, kapısı açık onu bekledi. Nadiya eğildi, uzanarak pilota bir şey verdi. Bir kutu. 

Tess Gerritsen'in 1996'da yazdığı ilk romanı. Yine bir tıbbi gerilim tabii ki. Roman boyunca aslında iki olayı takip ediyorsunuz. İlki bir gemide geçen, uzun süre anlamlandıramadığınız olay, diğeri de baş kahraman Abby DiMatteo'nun çalıştığı hastanede olanlar.

Abby, kalp nakli ekibine girdikten sonra ortada bir şeyler dönmeye başadığını fark eder. Usülsüz yapılan bir kalp nakliyle olayların içine girer. Ama ortada o kadar büyük bir illegal ağ var ki tahmin bile edemez. Çok büyük hukuksuzluklar, inanılmaz olaylar döner. Sevgili Abby de tabii ki canı pahasına olayların peşinden koşar :D


Kitap bana Tess Gerritsen'in bunu yazarken sanki daha doktor olmadığını hissettirdi. Bence tıp eğitimine devam ediyordu o sıralar. Gece Nöbeti'nde daha çok doktor dili vardı mesela, daha sağlamdı. Hasat tıp konusunda biraz daha acemice geldi bana. Sanki ben de cerrahım ya hemen anladım :D Ama öyle işte.

Kitabın son elli sayfasında aksiyon tavan yaptı. Hikayenin neredeyse tamamı da bu son kısımda çözüldü. O yüzden okuması keyifliydi ama Gece Nöbeti'ni daha çok sevdim o ayrı konu :D

Bir de kitabın kapağı hiç güzel değil :D Eski kapak çok daha güzelmiş. Ben zaten Doğan Kitap'ın formatını da sevmiyorum. Sayfalar normalden uzun ve punto da küçük olunca oku oku bitmiyor :D Martı Yayınları'ndan bu kitabı eski beyaz kapakla ciltli ve şömizli olarak tekrar basmasını rica ediyorum :D

Bu arada kitabın ismi niye Hasat? Kitabın içinde bir yerlerde bir cümle geçiyordu. Ölmüş birinin organlarını almayı bir nevi tarla hasatına benzetmiş sevgili Tess Gerritsen :D Hatta bir hastadan birden fazla organ alındığında verimli hasat gibi bir şeyler diyordu sanki. O kısmı bulamadım şimdi, o yüzden alıntı yapamıyorum :D
Kitaba puanım: A-

22 Aralık 2014 Pazartesi

Marslı

O, Dünyanın en ünlü adamı. Sorun şu ki, Dünya'da değil.

Kitap Adı: Marslı
Özgün Adı: The Martian
Kitap Yazarı: Andy Weir
Çeviren: Emre Aygün
Yayınevi: İthaki
Sayfa Sayısı: 415
Baskı Yılı: 2014

Altı gün önce, Mark Watney Mars'a ayak basan ilk insanlardan biriydi. Şimdi ise, orada ölmesi neredeyse kesin.

Kitaba BA-YIL-DIM! Kesinlikle hayatımda okuduğum en güzel en keyifli kitaplardan biri! Goodreads okuyucuları tarafından 2014'ün en iyi bilimkurgusu seçildi, hatırı sayılır yazarlardan sağlam övgüler aldı. Ki bunlardan biri Ernest Cline. Benim bayıldığım öve öve bitiremediğim Başlat'ın yazarı. Demiş ki "Marslı aklımı başımdan aldı!" Yerden göğe kadar haklı, kitap aldığı tüm övgüleri fazlasıyla hakediyor. Ve kitabın 2015'te filmi geliyor. Interstellar'dan bilinen Matt Damon sevgili Mark Watney'imizi oynayacakmış. Yeeeeey! :D


Kitabın konusuna bakalım biraz. Mark Watney NASA tarafından Mars'a gönderilen bir grup astronottan biri. Ancak büyük bir fırtına dolayısıyla görevleri iptal ediliyor. Tam kalkış sırasında kopan bir uydu Mark'a çarparak onu uzak bir noktaya fırlatıyor. Mark'ın öldüğünü sanan arkadaşları diğer mürettebatı da tehlikeye atmamak için onu Mars'ta bırakarak uzay aracıyla ayrılıyorlar.

Düşünsenize, Mars'ta mahsur kalıyorsunuz. Mars'ta ! Uzayda ! Ne yerim, oksijeni nereden bulurum falan hepsini bir kenara bırakın. Daha ilk gün korkudan ölürüm be ben :D

Kitaptan 3 milyon tane falan alıntı yapasım var. O kadar keyifli bir kitap ki anlatamam :D Bu arada, bir şekilde bu yazıya denk gelir okursa kitabın çevirmeni Emre Aygün'e de sonsuz teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Tamam yazar müthiş yazmış ama bize bu şaheseri ileten çevirmen sonuçta. Ayrıca argo çevirmek de zordur, tahmin edebiliyorum. Acayip güzel çevirmiş, bazı yerleri okurken kahkaha attım resmen :D

Gelelim Mark Watney'e, efsane astronotumuza. Adam harika ya! NASA'ya laf sokan, en kötü durumda bile espri yapabilen müthiş biri. Ya bu adam Mars'ta kendine küvet yapıp duş aldı. Nasıl sevmeyeyim ki ben bu adamı :D

En sevdiklerimden biri de NASA tarafından yapılan "Yazdıklarına dikkat et, şu an tüm dünyada canlı yayınlanıyor." uyarısından sonra attığı şu mesaj:

"Bakın! Memelere bakın -> (.Y.)"

Birkaç tane daha en beğendiklerimden alıntılar yapacağım:

Bir yerde bir kere mahsul yetiştirdin mi, orayı “resmi” olarak kolonize etmiş olduğunu söylüyorlar. Yani teknik olarak, ben Mars’ı kolonize ettim. Kapak olsun, Neil Armstrong!

Bir üçgen oluşturan bir dizi kraterin ortasındayım. Buraya Watney Üçgeni diyorum çünkü yaşadığım onca şeyden sonra, Mars'ta bazı şeylere benim adımın verilmesi gerekiyor.

Destekleri onlara kayalarla vurarak test ettim. Bu tarz sofistike yöntemler biz gezegenler arası yolculuk eden bilim insanlarının meşhur olduğu şeylerdendir.

Laptop anında öldü. Ben daha hava kilidinden adımımı atmadan ekranı karardı. Görünüşe göre LCD'deki "L" "Liquid'in" (Sıvı) kısaltmasıymış. Sanırım ya dondu ya da buharlaştı. Belki bir tüketici yorumu yazarım. "Ürünü Mars yüzeyine çıkardım. Çalışmamaya başladı. 0/10."

Tuhaf bir his gerçekten. Nereye gitsem, ilkim. Araçtan dışarı mı çıktım? Oraya gelen ilk kişi benim! Bir tepeye mi tırmandım? O tepeye tırmanan ilk kişi benim! Bir taşı mı tekmeledim? O taş bir milyon yıldır yerinden kımıldamamıştı!

Bugünün çoğunu dışarıda, iletişim tertibatının kalıntıları arasında geçirdim. Gerçekten üzücü bir manzaraydı. Dünya'ya doğru bağırsam daha büyük başarı elde ederim.

Elimde bol bol bulunan şeylerden biri de torbalar. Mutfakta kullanılan çöp torbalarından pek de farklı değiller ama söz konusu NASA olunca eminim 50 bin dolar falan tutmuşlardır.

Elektronik teçhizatımla bataryayı kontrol ettim ve tahmin ettiğim gibi ölmüş, bitmiş, yalan olmuş. Halı üzerinde yuvarlansam, ben daha çok elektrik tutarım.

Marslı için bir tanıtım videosu ve bir de Andy Weir'in yazdığı çok çok beğendiğim bir kısa hikaye var. The Egg adlı bu hikayeyi de şiddetle tavsiye ederim.

Son olarak, Mark Watney'in askerleriyiz!

Kitaba puanım: A+

16 Aralık 2014 Salı

Hipno-Terapist

Sana söylediğim hiçbir şeyi hatırlamayacaksın ve parolayı duyduğun anda onu benim için öldüreceksin.

Kitap Adı: Hipno-Terapist
Özgün Adı: Hypnose
Kitap Yazarı: Sina Beerwald
Çeviren: Yonca Kocadağ
Yayınevi: Koridor
Sayfa Sayısı: 354
Baskı Yılı: 2014

Gayet mutlu görünen, evlilik planları yapan çift Jannis ve Annabel. Inka'nın verdiği partiden iki saat sonra evinde ölü bulunan Jannis. Ve onu öldürdüğünü itiraf eden Annabel. Kitap bomba gibi bir girişle başlıyor zaten. Başrolde Inka karakteri var. Bebeği ölü doğduğu için 6 aydır bunalımda. Doğuma ilişkin anılarının büyük çoğunluğunu bastırmış. İyileşebilmek için hipnoz tedavisi alıyor.


Daha sonra Inka'nın başına kötü şeyler gelmeye başlıyor. Ölüm tehditleri alıyor, saldırıya uğruyor, evine girilip ölen bebeği için sakladığı oyuncak ayı bıçaklanıyor. Uzun bir süre ya Inka gerçekten delirmiş ya da bütün bu oyunun arkasında kocası var diye düşündüm. Yazar hikayeyi o kadar iyi işliyor ki sanki her şey ortada, tamam bu kadın deli diye düşünüyorsunuz :D

Ama sonra bir hipnoz sahnesi var ki bayıldım. Birbirinin içine geçmiş on tane televizyon. En sondaki kibrit kutusu kadar gözüküyor.

"En küçük televizyona odaklanın, ekran siyah-beyaz ve net değil. Hatırlamak istediğinizde ekran netleşecek ve renklenmeye başlayacak. Algınızı tamamen ekrana odaklayın. Ne görüyorsunuz?"

"Üzerinizde sizin hayatınıza dair bir resim bulunan DVD kapağı arayın. Her kabı elinize alın."

"Hayır, bu filmler bana bir şey ifade etmiyor... Aa, kapağın üzerinde benim resmim var. Hamileyim. Sağımda ve solumda Annabel'le Janis var."

"Güzel. Filmin ismine odaklanın."

"Üzerinde harf yok. Adı yok."

"Dikkatli bakın. Bana adını söyleyin."

"Şimdi... Bir şeyler görüyorum. Bir isim. Inka Mayer. Benim ismim bu. Başka harfler de var ama gözümün önünde dans ediyorlar. T  Y   C  N     L  K. Bu ne anlama geliyor? Hiçbir mantığı yok."

Terapist o kadar müthiş bir seans yürütüyor ki Inka'nın bastıdığı her şey bir DVD kapağında dışa vuruyor kendini. Tabii ben görünen harflerin bazılarını çıkardım ki spoiler olmasın. Ama bu bilgiden sonra kocaman bir OHA demiştim :D Hikaye o kadar başka bir şeye dönüştü ve kızıştı ki soluksuz okudum.

Yazar hikaye boyunca post-hipnotik terapi olarak bilinen teknik üzerinden gitmiş. İnsanlara hipnoz altındayken bazı telkinler yapıp onları cinayete azmettirme olayı. Kitabın sonunda da "Şayet bu cinayet romanının sonunda asla hipnoz edilmemeye karar verdiyseniz bir yazar olarak hedefime ulaşmış sayılırım" demiş :D Ama bilindiği kadarıyla bu yöntemin gerçekten işe yaradığına dair elimizde veri yok. Hatta hipnoz artık terapi seanslarında hiç kullanılmıyor diye biliyorum. Bilimsel bir teknik olarak görülmemeye başladı. Dolayısıyla hipnoterapistlerden korkmayın, ya da biraz korkun :D

Kitap inanılmaz akıcı, fazlasıyla sürükleyici bir gerilim romanıydı. Gerilim türünü seviyorsanız mutlaka okumanız gerekenlerden.

Kitaba puanım: A+


12 Aralık 2014 Cuma

Book Sacrifice Tag

Merhabalaaaar,

Bugün yine oldukça eğlenceli bir booktag çevirisiyle karşınızdayım. Bu tag aslında Youtube bloggerlarından biri tarafından geliştirilmiş. Ben de yine yabancı bloglardan birinde denk geldim ve hemen çevirisine giriştim :D


Bu tagde karşılaşacağınız dört farklı senaryo var. Her bir senaryoda hayatta kalmak ya da durumla başa çıkabilmek için bir kitabı feda etmeniz gerekecek. Hadi başlayalım!

1) Aşırı abartılmış bir kitap: Bir Zombi Kıyameti ile başlıyoruz! Bir kitapçıdasınız, dolanıyorsunuz ve BAM! ZOMBİ İSTİLASI! Ve bir anons duyuyorsunuz. "Ordu zombilerin tek zaafının aşırı abartılmış kitaplar olduğunu keşfetti." Hayatta kalmak için karşındaki zombiye herkesin öve öve bitiremediği ama senin hiiç beğenmediğin bir kitap fırlatacaksın. Hangisi?

Ovv, güzel soru :D Genelde herkesin beğendiği kitapları ben de beğenirim heralde ya :D Ergenler üzgünüm ama aklıma sadece Canan Tan geliyor :D Yüreğim Seni Çok Sevdi'yi okumaya çalışmıştım zamanında ve kusarak yarım bıraktım :D Bir zombinin kafasını yarmak için mükemmel bir kitap ! :D

2) Bir devam kitabı: Kuaförden bomba bir saç kesimiyle yeni çıktınız ve BAM! Sağanak yağmur! Kendini korumak için şemsiye olarak kullanacağın devam kitabı hangisi?

Üzerime taşların geldiğini hissediyorum ama Veronica Roth - Kuralsız diyorum. Evet, bu seriyi yeteri kadar sevemedim hiç bir zaman :D İkinci kitap özellikle sıkıcıydı, dolayısıyla feda edebilirim :D

3) Bir klasik: Derstesiniz ve Edebiyat hocanız klasiklerin dünyayı değiştiriği, edebiyatın adeta evrim geçirmesine sebep olduğuyla ilgili zırvalıyor. Gerçekten acayip bunaldınız ve klasiklerden birini alıp tam suratının ortasına fırlatacaksınız. Çünkü bu kitap gerçekten salakçaydı ve bütün sınıfa nasıl hissettiğinizi göstermek istiyorsunuz. Hangi klasik?

Bir Türk klasiği olarak sayabileceksek kesinlikle Saatleri Ayarlama Enstitüsü. Çoooooook sıkıcıydı :D

4) Hayatının en az favori kitabı: Kütüphanede takılıyorsunuz ve BAM! BUZUL ÇAĞI! Dünya hızla donuyor ve hayatta kalmak için tek şansınız bir kitap yakmak! Yakmaktan asla pişman olmayacağınız, hayatınızın en az favori kitabı hangisi?

Öncelikle 'en az favori' çevirisi için üzgünüm ama başka türlü çevrilmiyor ne yapayım :D Ah bu soru kolay ama. Jeremy Dyson'dan Tekinsiz Kitap. Hayatımda gördüğüm en saçma kitaptır belki de kendisi. Ve ısınmak için gözümü kırpmam :D

Part of The BookArtemis'in Güncesi ve Kristal Kitap'ı etkinliğe davet ediyorum. Unutmayın, sizler de 3'er kişiyi etkiketlemelisiniz. Şimdiden iyi eğlenceler!


Maviyi Toplamak (The Giver Quartet, #2)

Kitap Adı: Maviyi Toplamak
Özgün Adı: Gatherşng Blue
Kitap Yazarı: Lois Lowry
Çeviren: Duygu Kayadelen
Yayınevi: Arkadaş
Sayfa Sayısı: 205
Baskı Yılı: 2005

Seçilmiş Kişi serisinin 2. kitabını da okumuş bulundum. Daha önce 1. kitabı burada ve 3. kitabı da burada yazmıştım. Bilindik bir seri olmadığı için 3. kitabı 2. kitaptan önce okumam bir sorun oluşturmadı, her kitapta farklı bir olay var zaten.


Ana kahraman Kira, küçükken babasını kaybetmiş ve annesiyle yaşayan ufak bir kız. Annesi her yıl taa evrenin oluşumundan başlayıp bütün tarihi olayları içeren uzuun bir şarkı söyleyen Şarkıcı'nın pelerinindeki işlemeleri tamir ediyor. (Öh, nasıl tamlama oldu ama :D) İşte bazı bitkileri kaynatıp iplere renk veriyor falan. Anne de daha sonra hastalanıp ölünce bu iş Kira'ya kalıyor. Bu işi gerçekleştirmek üzere Konsey Sarayı'na alınıyor. Babasının ava çıktığında vahşi hayvanlar tarafından öldürüldüğünü sanıyor ancak daha sonra bu olayla ilgili bir takım gerçekler öğreniyor.

İkinci kitabı üçten önce okumak belki biraz daha iyi olabilirmiş. Çünkü Mesajcı'da Kira'yla tekrar karşılaşıyoruz. Matty'nin ve Kahin diye anılan kör adamın aslında kim olduğunu ve hayatlarını ikinci kitapta görüyoruz. Ben önce Mesajcı'yı okuduğum için şimdi Maviyi Toplamak'ta bazı yerlerde aydınlandım resmen :D

Kitapla ilgili yine çok söyleyebileceğim bir şey yok. Zaten kısa bir kitap. Öyle çok büyük bir espirisi yok ama serinin içinde olduğu için okudum işte. Hala bu seride favorim kitabım ilk kitap Seçilmiş Kişi. Belki çıkmakta olan dördüncü kitap Oğul bu sırayı bozabilir.

Kitaba puanım: B+

9 Aralık 2014 Salı

Gece Nöbeti

Hayatı uzatmak için daha ne kadar ileri gideceğiz? İnsanlığımızın ne kadarını feda edeceğiz?
Kitap Adı: Gece Nöbeti
Özgün Adı: Life Support
Kitap Yazarı: Tess Gerritsen
Çeviren: Selim Yeniçeri
Yayınevi: Martı
Sayfa Sayısı: 471
Baskı Yılı: 2011



Gece Nöbeti, Tess Gerritsen'den okuduğum ilk kitap. Daha kitabın ortalarındayken 3 kitabını daha sipariş verdim :D Kitabın kategorisi 'tıbbi gerilim' bir kere. Sevmem için başka bir sebep aramaya gerek yok :D Kategorinin harikalığını görüyor musunuz? Hem tıbbi hem gerilim. Mükemmel ! :D Gerçekten gerilim/korku romanlarının içine bir doktor ya da bir psikiyatrist girince okuması çok çok daha keyifli oluyor.

Aslında kitabın gerilimi benim için biraz düşük seviyedeydi. Yani daha çok gerilmeyi isterdim :D Ama kitap gerçekten çok akıcı. Kitabı elime alıyorum, okumaya başlıyorum bir bakıyorum 60-70 sayfa okumuşum farkında bile değilim :D

Biraz da konuya gelelim. Dr. Toby Harper, bir hastanede gece nöbetine kalan bir doktor (Evet kitabın adını bu yüzden böyle seçmişler, BIKTIM! :D). Çalıştığı yer de bir de yaşlı bakım evi var. Zengin yaşlılar emeklilik dönemi geldiğinde burada lüks şartlarda yaşıyor. Ve ömürlerini uzatmak için bir tür hormon enjeksiyonu protokolüne katılıyorlar. Ama sonra garip bir şey oluyor. Önce bakımevi doktorlarından biri intihar ediyor, daha sonra orada yaşayan insanlardan bazıları hastalanıyor. E tabii Toby Harper da bu işin peşine düşüyor :D

Kitabın daha çok başlarındayken bile bol bol doktor dili okuyorsunuz :D Ben de merak ettim, bu kadın bu kadar bilgiye nasıl ulaşmış diye. Meğerse kendisi de doktormuş, evet Tess Gerritsen bir doktormuş! Kitaplarını sevmem için işte bir neden daha! Özellikle sonlara doğru okuduğumuz, ceninle yapılan çalışmaları okumayı çok sevdim. Bir doktordan böyle çılgınca ve nispeten etik dışı fikirler okumak da güzel :D

Şu sıralar Tess Gerritsen'in Rizoli & Isles serisini tamamlamakla meşgul olacağım :D Zira ciltli, şömizli on tane kitap kitaplığımda mükemmel ötesi duracak bence :D

Son olarak kitabı kesinlikle tavsiye ederim. Oldukça akıcı, çok keyifli okunacak bir kitap.

Kitaba puanım: A+


2 Aralık 2014 Salı

Bağlantı

Bağlantı'yı özledim. 
İlk ne zaman yerleştirildiğini bilmiyorum. Belki bundan elli ya da yüz kıl kadar falan öncedir. Ondan önce, insanlar ellerini ve gözlerini kullanmak zorunda kalıyorlarmış. Bilgisayarlar, bedenlerinin dışındaymış. Dışarı çıkarken bilgisayarlarını da yanlarına alıyorlarmış, tıpkı akciğerlerinizi bir çantanın içine koyup da nefes almaları için açık havaya çıkarır gibi.
Kitap Adı: Bağlantı
Özgün Adı: Feed
Kitap Yazarı: M. T. Anderson
Çeviren: Ali Ünal
Yayınevi: On8
Sayfa Sayısı: 286
Baskı Yılı: 2011

Bulutların yok olduğu, onların yerine oksijen üreten fabrikaların aldığı bir gelecek. İnsanlar, beyinlerindeki bilgisayarla yönlendiriliyor, eğitiliyor, kumanda ediliyorlar. Tüm kontrol şirketlerin elinde. Tüm dünya büyük bir alışveriş merkezi. 



Öncelikle kitap beklentimi karşılamadı. Yani kapak görseli ve en üstte de paylaşmış olduğum arka kapak yazısı yüzünden çok çok daha güzel bir kurgu bekliyordum. Bir kere kitap net değil. Ben yeni bir dünyaya girdiğimde o dünyadaki her şeyin açık olmasını isterim. Doğal olarak bunun tek yolu da yazarın hikayeye özgü kullandığı kavramları bir yerlerde açıklaması. Öyle lap diye atıp bırakınca ben bu durumdan hoşlanmıyorum.

Örneğin, hikaye boyunca okul, bulut ve gerçek kelimelerinin üstünde Ticaret Markası ( ) simgesi var. Bunlar nasıl ticarişlemiş ya da ticarileşince ne olmuş bilmiyoruz.  Ya da bir 'arızaya geçme' olayı var, bunun da ne olduğunu tam olarak anlayabilmiş değilim.

Genel olarak hikaye şu: Gelecekte bir zamanda insanların beyinlerine bilgisayarlar yerleştiriliyor. Ve bu bilgisayar tüm vücut sisteminizle, beyninizle bütünleşerek çalışıyor. Siz bir yere baktığınızda o yerin adını söylüyor ya da o şeyle ilgili reklamlar geçmeye başlıyor. Sohbet için artık konuşmaya ihtiyaç yok, çünkü Bağlantı sayesinde herhangi birine sohbet açarak düşünce gücüyle yazışabilirsiniz. Bu o kadar doğal bir şey ki kağıda falan yazmak çok garip karşılanıyor.

"Şey mi yazıyorsun... şey falan?"
"Yok, öykü gibi şeyler değil. Sadece arada bir gördüğüm şeyleri yazıyorum."
"Kağıda."
"Evet."


Kitap aslında güzel bir distopya. Tam benim tarzım bir kitap, ben hep böyle şeyler okurum. Ama dediğim gibi bu hikaye benim için biraz bulanıktı. Ve tabiki kitabın adı Bağlantı falan değil, kitabın adı Feed yani besleme. Kitapların orjinal adları korunana kadar bu savaşı vermeye devam edeceğim :D

Kitaba puanım: B-

28 Kasım 2014 Cuma

The Ultimate Book Tag

Merhabaaaa,

Bugün bir de #booktag yapalım istedim. Yabancı bloglardan birinde denk geldim bu booktag'e. Türkçeye çevirip önce kendim cevaplayacağım sonra da birilerini etiketleyeceğim tabii ki :D Bu arada 25 soru var toplamda, bu yüzden hepsini çevirmeyeceğim çok uzun olacak yoksa :D Tag'in orjinal hali için: tık tık



1. Arbada kitap okurken rahatsızlanır mısın?

Ben her yerde okuyabiliyorum valla bana bir şey olmuyor :D

2. Hangi yazarın tarzı tamamen senlik ve neden?

Güzel soru, düşünmek lazım :D Aslında bu soru için yabancı yazarları tamamen elemek lazım diye düşünüyorum çünkü çeviri metinleri okuyoruz ve muhakkak bir şeyler kayboluyor. Yazarın tarzını tamamen göremiyoruz. O yüzden Ahmet Ümit diyorum ya. Bir kitabın akıcılığı benim için çok önemli. Ahmet Ümit'in de hiçbir kitabının akmadığını görmedim henüz :D

3. Harry Potter serisi mi yoksa Alacakaranlık Efsanesi mi? Cevabını desteklemek için 3 sebep belirt.

Alacakaranlık serisini bende okudum ve evet çok beğendim ama tabii ki Harry Potter!

1. Bir kere büyü var, büyücülük okulu var :D
2. Bu kurtadamlarda bağlanma olayı ve gidip bir bebeğe bağlanma mevzusu çok kafamı bozmuştu. İşte şimdi intikamımı aldım :D
3. E bir de Emma Watson tabii ki :D

4. Kitaplarını koklar mısın?

Haha :D Daha önce hiç denememiştim ya :D Şimdi alıp kokladım birkaç tane ama bir esprisi yok işte kağıt :D

5. Kitaplığındaki en ince kitap hangisi?

Kontrbas - Patrick Süskind - 53 sayfa

6. Kitaplığındaki en kalın kitap hangisi?

Limit - Frank Schatzing - 1247 sayfa

7. İyi bir okuyucu olduğun kadar iyi de bir yazar mısın? Geleceğinde yazarlık görüyor musun?

Kesinlikle hayır :D Okumaya devam :D

8. Daha önceden okuyup da nefret ettiğin bir kitabı hediye verecek olsaydın, hangisi olurdu?

Saatleri Ayarlama Enstitüsü :D Okurken sıkıntıdan patlamıştım.

9. Harry Potter ya da Açlık Oyunları'na benzeyen ama daha az bilinen bildiğin bir seri var mı?

Kesinlikle ! Yine Suzanne Collins'in Yeraltı Günlükleri Serisi. Aslında bu seriyi daha önce yazmış ama Açlık Oyunları ile patladı kadın :D En az Açlık Oyunları kadar bayıldığım bir seridir.

10. Zombiler mi vampirler mi?

Zombiler ya :D Özellikle Walking Dead'dekiler bazen çok tatlı oluyor :D

11. Son olarak: Komple aşk romanı mı yoksa biraz aşk sahneleri karıştırılmış aksiyonlu romanlar mı?

Bence hiçbiri ama birini seçmem gerekirse ikincisi tabii ki :D

Sıra geldi etiketlemeye. Şu kadar kişi etiketleyin diyerek sizi sıkıntıya sokmayacağım, istediğiniz kadar kişiyi etiketleyebilirsiniz. Ama bir kişi etiketleyip de bırakmayın tabii de biraz yayılsın, eğlenceli olsun :D

Ben Athena'nın GüncesiOkuma BahçesiHanesusKalemşörlük ve Naz'lı Kitaplık bloglarını etiketliyorum. Hadi bakalım! :D





Otomatik Portakal

Kitap Adı: Otomatik Portakal
Özgün Adı: A Clockwork Orange
Kitap Yazarı: Anthony Burgess
Çeviren: Dost Körpe
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 168
Baskı Yılı: 2007

Otomatik Portakal'ı okumayan/izlemeyen ya da en azından bilmeyen yoktur heralde. Ama kitabın adı niye böyle? Yani ne demekmiş ki o ? Yazar şöyle demiş:
Cockney dilinde (İngiliz argosu) bir deyiş vardır. "Uqueer as as clockwork orange". Bu deyiş, olabilecek en yüksek derecede gariplikleri barındıran kişi anlamına gelir. Bu çok sevdiğim lafı yıllarca bir kitap başlığında kullanmayı düşünmüşümdür. Bir de tabii Malezya'da "canlı" anlamına gelen "orang" sözcüğü var. Kitabı yazmaya başladığımda, rengi ve hoş bir kokusu olan bir meyvenin kullanıldığı bu deyişin, tam da benim anlatmak istediğim duruma, Pavlov kanunlarının uygulanmasına dayalı bir hikayeye çok iyi oturduğunu düşündüm...

Otomatik Portakal kitabını ana karakter Alex'in ağzından okuyoruz. Alex daha 14-15 yaşlarında leş gibi bir hayat yaşayan bir ergen. Pete, Georgie ve Dim adında üç 'kanka'sıyla birlikte uyuşturucu kullanıyorlar. Hırsızlık, gasp, insanlara zarar verme, vandalizm, tecavüz... Karışmadıkları bir suç neredeyse yok. Ama Alex uzun süredir polislere yakalanmamayı da başarıyor bir şekilde.

Fakaat bir gün bir suç işlerken (ne olduğunu okuyup keşfedin bence :D) polislere yakalanır ve hapse atılır. Olay aslında buradan sonra başlıyor diyebiliriz. Bir süre hapishanede kaldıktan sonra tahliye edilmesi koşuluyla Alex'i bir şartlama deneyine alırlar. Gerçekten de tam yazarın dediği gibi, insanı otomatik işleyen bir makine dönüştürmek üzere tasarlanmış deneylere maruz kalır Alex.

Kitabı aslında ödev için okumuştum ve biraz soğuktum kitaba. Sanki çok sıkılacakmışım, bir türlü bitmeyecekmiş gibiydi. Ama öyle olmadı. Alex'in kullandığı argo dolu dille birlikte akıcı bir şekilde gitti kitap :D Bazen komik şeyler söylüyor gerçekten, "bok püsür" favorim :D

Kitabın arkasında yazarla ilgili şöyle bir bilgi var, görünce çok şaşırdım:

1959 yılında Burgess'a ameliyat edilemez bir beyin tümörü tanısı kondu ve bir yıldan az ömür biçildi. İlk karısı Lynee'in geçimini sağlamaya kararlı olan Burgess öfkeyle masaya oturup 12 ay içinde beş buçuk roman yazdıktan sonra teşhisin yanlış olduğu anlaşıldı. Bu arada artık tanınan bir yazar olmuştu.

Alex hikayesini şu cümlelerle bitirdi, ben de yazımı onun cümleleriyle bitiriyorum:

Ama sizler, ey kardeşlerim, eskidenki küçük Alex'inizi arada sırada hatırlayın. Amin. Ve bok püsür.

Kitaba puanım: B+


24 Kasım 2014 Pazartesi

Mesajcı (The Giver Quartet, #3)

Kitap Adı: Mesajcı
Özgün Adı: Messenger
Kitap Yazarı: Lois Lowry
Çeviren: Fikret Topallı
Yayınevi: Arkadaş
Sayfa Sayısı: 184
Baskı Yılı: 2014

Matty insanların mesajlarını taşıyordu. Bu onun göreviydi. Matty gerçek adının konulacağı zaman geldiğinde bunun Mesajcı olmasını istiyordu. Bu ad kulağına çok hoş geliyordu ve bu adı kazanabilmek için sabırsızlıkla bekliyordu.

Öncelikle niye arada 2. kitabı okumayıp 1'den 3'e geçtim onu söyleyeyim. Çünkü bu kitabı Tüyap'tan aldım ve o sırada ikinci kitap kalmamıştı :D Ama bu garip bir seri, her kitap başka bir hikayeyi anlatıyor. O yüzden çok bir şey kaydetmedim diye umut ediyorum. Ama ikinci kitabı da alıp okuyacağım tabii ki :D


Serinin ilk kitabı Seçilmiş Kişi için de yazmıştım. (burada) İlk kitabı Jonas'a ne olduğunu öğrenemeden bitirmiştik ve o zamanki yazımda da üçüncü kitapta bir yerlerde Jonas'ın akıbetini öğreneceğimiz söyleniyor demiştim. Evet öğrendik :D Mesajcı'da gördüğümüz karakterlerden biri aslında Jonas. Yazar bunu açıkça söylemiyor, hatta karakter bir isimle değil bir ünvanla anılıyor. Ama verdiği bir kaç ipucuyla ilk kitabı okuyan biri olarak bunu fark edebiliyorsunuz. Bu kadın çılgın yahu :D

Kitapla ilgili çok yazacak bir şey bulamıyorum aslında. Bu hikaye ufak bir köyde yaşayan insanları anlatıyor. Köye bir ormandan geçerek ulaşılıyor ve orman kesinlikle çok garip bir yer. Diğer yerlerde kötü muamele görmüş insanlar genelde bu köye sığınıyor ve burada güllük gülistanlık yaşıyorlar. İşte bu orman da garip bir yer olduğu için gelen bir daha dönmeye niyetlenmiyor zaten. Ve bu ormandan da yalnızca Matty kaybolmadan kolaylıkla geçiyor. O yüzden de Matty çevredeki yaşam yerlerine iletilmesi gereken mesajları taşıyor.

Ben genel olarak Seçilmiş Kişi'yi daha çok sevmiştim. Mesajcı sanki çok havada kaldı. Mesela köyde bir 'gerçek isim alma' olayı var ama bu gelenek neyin nesi anlatılmamış. Belki de ikinci kitapta ya da dörtte buna dair ipuçları vardır bilemiyorum. Ya da Seçilmiş Kişi'yi okuduktan sonra bir de izlediğim için daha çok kafama yatmış da olabilir.

Sonuç olarak ikinci kitabı belki birkaç güne alırım, yakın zamanda da onun yazısını girerim. Dördüncü kitap olan "Son" henüz çevrilmedi ama Arkadaş Yayınları "Oğul" ismiyle çıkacağını söylemiş kitabın ayracında. Bekliyoruz sevgili Arkadaş Yayınları ! :D

Bir de yine standart eleştirimi yapayım. Seçilmiş Kişi'yi orjinal ismine sadık kalmadan çevirmişti yayınevi (orjinal ismi bence çok daha uygun) ama Mesajcı direkt çevrilmiş. Tebrik ve teşekkür ediyoruz :D

Kitaba puanım: A-

21 Kasım 2014 Cuma

Kurtlara Söyle Eve Döndüm

Kitap Adı: Kurtlara Söyle Eve Döndüm
Özgün Adı: Tell The Wolves I'm Home
Kitap Yazarı: Carol Rifka Brunt
Çeviren: Bahar Çelik
Yayınevi: Martı
Sayfa Sayısı: 527
Baskı Yılı: 2013

Vee sonunda beklenen kitap okundu, beklenen yorum yapılıyor :D Evet kitabı çok sevdim, kitap çok güzel. Eren'e de böyle güzel bir kitap okumama vesile olduğu için teşekkür ediyorum. Demek ki neymiş, bundan sonra Eren'in sözünü dinleyecekmişim :D


Kitap aşk romanı falan değil öncelikle. Yani tam olarak değil :D En azından benim için. Çünkü aşk romanı deyince benim aklıma Canan Tan'ın vıcık vıcık kitapları falan geliyor, o yüzden alakası yok :D Hikayeyi küçük bir kızın ağzından dinliyorsunuz: June. Bir kere ben June'u çook sevdim. June kitap boyunca hiç arkadaşı olmadığından falan bahsediyor ama bence biz onunla harika arkadaş olabilirdik.

Kitapta bir de gay bir çift var. June'un dayısı ve onun erkek arkadaşı. En uyuzu olduğum insan tiplerinden biridir homofobik olanlar, bu kitabı onların suratlarına çarpabilirim mesela :D Siz okurken kesinlikle önyargılı olmayın, iki tatlı insan görüyorsunuz sadece. Ama onlara üzülüyorsunuz da çünkü ikisi de AIDS oluyor.

Zamanla ilgili kafam karıştı. Bir türlü June ve ablası Greta'nın kaç yaşında olduğunu çözemedim :D Ama bir yerlerde bir tarih veriyor ve buna göre kitap 1987'de geçiyor. Tabii o dönemlerde AIDS'le ilgili çok az bilgi çok fazlaca uydurma var. Kitapta da June dayısını öpmeye bile korkuyor mesela. Çünkü onu öperse kendisine de AIDS bulaşabileceğinden endişe ediyor.

Yakın zamanda derslerimden birinde AIDS konusu işlediğimiz için artık ben de daha çok bilgiye sahibim. Bir kere AIDS gay hastalığı falan değil, herkes gayet AIDS olabiliyor. Ve en önemlisi AIDS öpmeyle, öpüşmeyle, tokalaşmayla, aynı ortamda bulunmakla falan bulaşmaz. AIDS cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Bu da size kamu spotu olsun :D

Bu aralar iki kitap birden okuma olayına giriştim. Gündüz farklı bir kitap okuyordum ve Kurtlara Söyle Eve Döndüm'ü de sadece geceleri yatmadan önce okudum. Tamamen sessiz bir yerde, karanlıkta, sakin kafayla okumak ayrı bir keyif verdi. Nedendir bilmem ama kitap okurken içinizi ısıtıyor. Gerçekten çok sevdim. Çok fazla bir şey anlatmayacağım kitabın içeriğine dair. Şiddetle tavsiye ediyorum, alın okuyun.

Kitaba puanım: A+

16 Kasım 2014 Pazar

Çatı (Dollanganger, #1)

Kitap Adı: Çatı
Özgün Adı: Flowers in the Attic
Kitap Yazarı: V. C. Andrews
Çeviren: Füsun Doruker
Yayınevi: Altın Kitaplar
Sayfa Sayısı: 336
Baskı Yılı: 2009

Bencil ve zalim bir anne tarafından yaşadıkları dünyadan kopartılıp bir çatıya kilitlenen dört masum çocuğun yaşadıklarına egemen olan garip, karanlık korkularla dolu tutku ve dehşetin öyküsü...

Başlangıçta bir şeyler oluyor, burayı anlatmayacağım çünkü spoiler olur. Daha sonra ilgili anne dört çocuğuyla birlikte yıllar önce kendisini mirastan reddeden babasının evine geliyor. Babası kesinlikle çocukları kabul etmeyeceği için çocukları çatı katına saklıyor. Büyükbaba çok hasta ve yakında ölecek. Anne de kendisini affettirip mirasın tek varisi olmaya tekrar hak kazanacak. Böylece çocuklar da çatı katından kurtulup oldukça büyük bir evde keyifle yaşamaya başlayacak. İlk gün çocuklara "yalnızca bu gece burada kalacaksınız, ben de durumu büyükbabanıza anlatacağım" diyor anne. Sonra o bir gece bir hafta oluyor, sonra bir ay, sonra iki ay...


Normalde böyle yıpranmış kitapları asla okumam, ya da benim kitaplarım asla bu kadar yıpranmaz ama bunu arkadaşımdan aldım :D

Gerçekten kitabı büyük bir şaşkınlıkla okudum. Birincisi bir anne çocuklarına nasıl bunu yapabilir, ikincisi dört küçük çocuk öyle korkunç bir yerde daha ne kadar yaşayabilir diye. Çok çok etkileyici bir kitap. Hele ki sonunu okuyunca darmadağın oluyorsunuz. Kitabı genelde geceleri okudum ve bir gece rüyamda kitapla alakalı çok korkunç şeyler gördüm, gerçekten etkiliyor yani :D

Kadının tipine bakayım dedim, çok da tatlı bir kadın ya :D Nasıl böyle zalimce şeyler yazabiliyor, inanılacak gibi değil :D Biraz internette dolanınca şunu öğrendim. Andrews hemen her kitabında mutlaka bir ensest ilişkiye yer veriyormuş. Niye böyle bir şeye takılmış bilemiyorum :D 

Aslında bu bir quartet seri. Yani üç kitabı daha var. Okunmayı bekleyen 60 kitap var ama evet en kısa zamanda serinin kalan kitaplarını da alıp okuyacağım :D

İnternette dolanırken keşfettim ki Çatı'nın bir de filmi varmış. Gün içinde onu da izlemeyi planlıyorum. İzledikten sonra belki buraya bir ekleme yapabilirim.

Kitaba puanım: A+

13 Kasım 2014 Perşembe

TÜYAP Ganimetleri

Aylardır beklediğim, gitmeden önce ince eleyip sık dokuyarak liste yaptığım kitap fuarıma sonunda kavuştum :D Geçen seneye göre performansımı birazcık arttırdım ve 16 tane(cik :D) kitap aldım. Onları taa Beylikdüzü'nden taşırken boynum, sırtım, kolarım, belim her yerim ağırdı ama olsun değdi :D

Pekii, neler almışım?



1. Olasılıksız - Adam Fawer (Ciltli kocamandı dayanamadım aldım:D)
2. Gece Nöbeti - Tess Gerritsen (Bunu da sırf ciltli diye aldım :D)
3. Kurtlara Söyle Eve Döndüm - Carol Rifka Brunt (Saklama Kabı'nda Eren öve öve bitirememişti, ona güvenip aldım ben de :D)
4. Pür - Julianna Baggott
5. Mesajcı - Lois Lowry (İlk kitabı Seçilmiş Kişi için tık tık)
6. Başlayanlar - Lissa Price
7. Dora: Freud'a Kafa Tutan Kız - Lidia Yuknavitch
8. Psikanaliz ve Psikanalitik Terapiler - Jeremy D. Safran
9. Hipno-Terapist - Sina Beewald
10. İçimdeki Psikopat - James Falon (Bu kitabı inceleyin, tanıtım yazısı çok enteresan)
11. Biz - Yevgeni Zamyatin (İthaki tavsiyesi, Fahrenheit ve Cesur Yeni Dünya'yı sevdiysem bunu da çok severmişim :D)
12. Yaşlı Adamın Savaşı -  James Fallon
13. Yerdeniz Büyücüsü - Ursula K. Guin
14. Çocuklukta Normallik ve Patoloji - Anna Freud
15. Bağlantı - M.T. Anderson
16. Yürüyen Kentler - Philip Reeve

Çok eskiden okuduğum kitapların birinde şöyle bir nota rastlamıştım. Çook sevdim ve sanırım şimdi söylemek için tam sırası:

Beni oku! İçimdeki gölgeler aydınlansın. Beni oku! ben okundukça kitap, sen okudukça insansın!




DÖRT

Aynı Dünya Üstünde...
Ayrı Dünyalar İçinde...

Kitap Adı: DÖRT
Kitap Yazarı: Mustafa Sancak
Yayınevi: Postiga
Sayfa Sayısı: 414
Baskı Yılı: 2013

Orta yaşlarda bir inşaat mühendisi Kubilay doktorun çözemediği bir hastalıkla yaşıyor. Uyuduğunda uyandırılamıyor ve en az on iki saat uyumak zorunda. Sadece kendisinin bildiği bir gizemi yaşarken kendine korunaklı bir hayat kuruyor. Evet kitap boyunca ortada uykuyla ilgili bir gizem var. Bu adam uyuduğunda kesinlikle uyandırılamıyor, bu yüzden kendisini korumak için yatak odasına bir çelik kapı yaptırmış ve uyurken kilitliyor. Tehlike durumunda bile uyandırılamadığı için evinin her odasında yangın alarmları var. Dış etkenler tarafından uyandırılamıyor ama kendisi istediği zaman uyanabiliyor. Bir şey var, ama bunu kitabın sonuna kadar çözemiyorsunuz :D



Kitapla ilgili şunu söylemek istiyorum: Bir insan yalnızca bir rakamdan yola çıkarak nasıl bu kadar akıl almaz, bu kadar manyakça ve bu kadar müthiş bir kitap yazabilir? İşte böyle :D Kitabın her bölümünün başında dört ile ilgili bir metaforla karşılaşıyorsunuz zaten kitap içinde de bunlara fazlasıyla yer veriliyor. Bu metaforlardan bana en ilginç geleni ise şu:

4 farklı Uzak Doğu dilinde dört ve ölüm aynı şekilde telaffuz edilir.
Çince
Korece
Japonca
Vietnamca

Kitabı başından sonuna kadar büyük bir merak ve keyifle okudum. Sonlara yaklaştıkça yazar önce bir şok etti, daha onu sindiremeden bir milyon yıl düşünseniz tahmin edemeyeceğiniz bir sonla son darbeyi vurdu :D Kitap boyunca, özellikle sonlarına geldikçe bir şeyler tahmin etmiştim (ettiğimi sanıyordum :D) ama tahmin ettiklerimin kitabın sonuyla uzaktan yakından bir alakası olmadığını gördüm.


Kitabın yazarı Mustafa Sancak, teorik fiziğe kafayı takmış, on küsür yıldır teorik fizikçilerle bu konular üzerine çalışan bir adammış. Yine kitapta da teorik fizikle ilgili pek çok şey görebiliyorsunuz. Ayrıca çalıştığı profesörlerden biriyle popüler bilim üzerine de bir kitap yazmış. Mustafa Sancak, kitapta da karakteri üzerinden savunduğu şekilde üç boyutlu göremediğimizi iddia ediyor. Teorik fizikçiler bunu tam olarak açıklayamadığı için popüler bilim kitaplarında üzeri örtülüyor ya da öyle bir şey :D Fizikten tiksinen biri olarak bu çok anlayabileceğim bir şey değil :D

Bu arada kitapta uykuyla ilgili süren bir gizem varken bir ara rüyaların kontrolü olayına giriyoruz. Bu konu benim de ilgilendiğim bir konu olduğu için buraları da ayrıca keyifle okudum. Özet olarak kitap gerçekten hayatınızda okuyabileceğiniz en enteresan kitaplardan biri. Kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum.

Kitap güzel bir şekilde şöyle bir beyin yakan dört metaforuyla bitiyor:

Odadaki dört erkek ve bir kadın ya da dört akraba ve bir yabancı ya da dört genç ve bir yaşlı ya da dört iyi ve bir kötü insan, farklı hayal dünyalarında yakaladıkları ortak mutlulukla birbirlerine bakarak gülümsüyordu. Sakladıkları büyük sırlarıyla birlikte...

Kitaba puanım: A+

7 Kasım 2014 Cuma

Mim: Dart Ödülü & Baş Harflerden Blog/Blogger İsmi

Merhabaa,

Vizeler falan derken çok erteledim, kendilerinden özür diliyorum. İki farklı konuda mimlenmişim. Sonunda vakit bulabildim ve işte yazımı yazıyorum :D

İlki Dart Ödülü



Sevgili Artemis'in Güncesi ve Sosyal Medya Kafe blogumu bu ödüle layık görmüş. Birkaç tane de kuralı varmış:

-Ödülün fotoğrafını yayınlamak.

-Size ödül veren blogun bağlantısını eklemek.

-15 bloga bu ödülü dağıtmak


Ödülü verirken biraz yeni bloglar keşfetmeye çalıştım. Ben de bu ödülü şu bloglara veriyorum:

1. Saklama Kabı
2. Kalemşör
3. Kitab-ı Derya
4. The Reading Lady
5. Uluğ Bey Rasathanesi
6. Neciymiş Bu Kitap?
7. Okuma Bahçesi
8. Kitaplarım ve Ben
9. Kitap Hayvanının Günlüğü
10. Kalbi Kitapla Atan Çocuk
11. Kitap Arası Kahve Molası
12. Kitap Eylemi
13. Periyodik Neşriyat
14. Rafına Sığmayanlar
15. Kitap Aşığı

İkinci olarak da sevgili Naz'lı Kitaplık beni Kitap/Yazar İsimlerinin Baş Harflerinden Blog/Blogger İsmi etkinliğine mimlemiş.

Kar Kokusu - Ahmet Ümit
Rüyaların Yorumu - Sigmund Freud
Oyun - Ted Dekker
Ne Düşündüğünü Biliyorum - Mark Allen Smith
İhanet Noktası - Dan Brown
Kitap Hırsızı - Markus Zusak

Oğullar ve Rencide Ruhlar - Alper Canıgüz
Kubbenin Altında - Stephen King
Uyumsuz - Veronica Roth
Robinson Crusoe - Daniel Defoe

Bu etkinlik için de Okuma Bahçesi , Artemis'in Güncesi ve Neciymiş Bu Kitap?'ı mimliyorum.




2 Kasım 2014 Pazar

Çekiliş Sonucu

Öncelikle bir haftadır beklettiğim iki yorumu girdim, sıra geldi çekilişin sonucunu açıklamayaa!

Çekilişe katılma hakkı kazananları yorum sırasına göre dizdim, kazandığınız katılım hakkı kadar isminiz tekrarlanacak. Bir de Gül Sultan'ın bugün doğum günüymüş. Ona ekstra bir katılım hakkıyla ufak bir jest yapmak istedim. Böylece doğum gününü de kutlamış olalım :)

1. Nazik
2. Nazik
3. Gül
4. Gül
5. Gül
6. Saadet
7. Cansu
8. Cansu
9. Mürüvvet
10. Mürüvvet
11. Mürüvvet
12. Sinem
13. Sinem
14. Sinem
15. Elif
16. Elif
17. Perihan
18. Leyla
19. Özgül
20. Özgül
21. Hilal

Çekilişeri random.org yardımıyla yaptım. 

Veee ilk kitabımız Sana Soyundum için çekiliş sonucu:


İkinci kitap için sonucumuz:


Böylece Sana Soyundum Sinem'e, Tekinsiz Kitap da Perihan'a gitmiş oluyor. Şimdiden hayırlı olsun. Önceki gönderide belirtmiş olduğunuz mail adreslerine bir mail atacağım. Adres ve iletişim bilgilerinizi 48 saat içinde bana iletmeniz gerekiyor. Aksi halde çekiliş tekrarlanacak.

Keyifli okumalar!

**Kitaplar yeni sahiplerine çoktaaan gitti hatta bir de fotoğraf geldi: 





Yandaş (Divergent, #3)

Kitap Adı: Yandaş
Özgün Adı: Allegiant
Kitap Yazarı: Veronica Roth
Çeviren: Uğur Mehter
Yayınevi: Artemis Yayınları
Sayfa Sayısı: 528
Baskı Yılı: 2014


Tris Prior'ın bir zamanlar inandığı topluluk sistemi çöküşün eşiğinde. Bu nedenle Tris, yeni bir dünya keşfetme fırsatını tereddütsüz kabul ediyor. Çünkü Tobias'la birlikte çitlerin ötesinde yalanlardan, iç içe geçmiş ilişkilerden ve acı hatıralardan uzak, yeni bir hayat kurma şansı olabilir. Oysa Tris'in öğreneceği gerçekler, ardında bıraktıklarından çok daha tehlikeli. Bildiği her şey anlamını hızla yitirirken, Tris insanın karmaşık doğasını anlamak için savaşmak zorunda. Tabii cesaret, dostluk, fedakârlık ve aşk gibi imkânsız seçimlerle de karşı karşıya.

Kitap bitince şunu dedim: Vayy bee.

Uyumsuz serisinde başladığımız yerle bitirdiğimiz yer arasında o kadaar büyük bir fark var ki, sanki yıllardır bu serinin içindeyim. Son kitapta hikaye bambaşka bir şeye dönüştü. Kitap adeta farklı bir kitap oldu :D




Kitabı bir türlü sevemedim demiştim önceki yazımda. Artık sevdim. Kitap bitti ama böyle içimde bir şey kaldı sanki. Hiç beklemediğim bir sonla bitti ve şaşkınım. Bitti ama bir süre 'yok ya bence ben yanlış anladım, böyle bitmez bu' diye düşündüm. Okuduğum seri kitapların hiçbiri böyle bitmemişti ya, niye böyle bitti :D Yalnız bunun filmi müthiş olur. Eğer diğer kitap temelli filmler gibi berbat etmeden çekebilirlerse var ya efsane bir film olur. Ama izlemek için iki üç yıl beklememiz gerekiyor herhalde.

Spoiler vermemek için bahsedemiyorum ama üçüncü kitapta topluluk mevzusunun nereden çıktığına ilişkin öğrendiklerimizi çok sevdim. Bu kitap değişik ya :D Adeta bilimkurgunun içinde başka bir bilimkurgu okudum ben. 

Bu arada yazarın Tobias'la ilgili bir dörtlemesi varmış, onu keşfettim. Sanırım Türkçeye çevrilmemişler ama bir an önce alıp okumak istiyorum. Four serisi için tık tık

Bu yazımı bir alıntıyla -aslında iki alıntıyla- bitirmek istiyorum. Kitabı Tobias'ın şu cümleleriyle kapattık ve benim çok hoşuma gitti: 

Küçüklükten beri bildiğim bir şey var: Hayat hepimizi, her birimizi kırıyor. Hiçbirimiz hasardan kaçamıyoruz.
Ama şuanda öğrendiğim bir şey daha var: İyileşebiliriz. Birbirimizi iyileştirebiliriz.


Bir de yazardan bir alıntı yapıyor ve yazımı noktalıyorum:


Son bir kez söylemeden edemeyeceğim: Cesur olun.

Kitaba puanım: A+

Kuralsız (Divergent, #2)


Tek bir seçim
Seni dönüştürebilir


Tek bir seçim
Seni yok edebilir


Tek bir seçim
Kim olduğunu belirler

Kitap Adı: Kuralsız
Özgün Adı: Insurgent
Kitap Yazarı: Veronica Roth
Çeviren: Uğur Mehter
Yayınevi: Artemis Yayınları
Sayfa Sayısı: 516
Baskı Yılı: 2014

Her seçimin bir sonucu vardır. Tris sevdiklerini -ve kendini- kurtarmak zorunda. Üzüntü, fedakarlık, kimlik, bağlılık, kurallar ve aşkla ilgili sorunlarla boğuşurken bu hiç de kolay olmayacak. Üstelik savaş başlıyor ve herkes tarafını seçmek durumunda. Ancak geri dönüşü olmayan bir yola giriyorsan, zafer getireceğini umduğun seçim, tüm hayatını altüst edebilir.




1. kitabın sonunda savaşın arefesinde bırakmıştık Tobias'ı ve Tris'i. İkinci kitapta tam savaşın ortasında ilerledi durdu hep. Ortada bir bilgi var, bir grup bu bilginin korunmasını ve asla açığa çıkmamasını istiyor. Bunun için de simülasyonlarla bir diktatörlük kurmaya çalışıyor. Diğer bir grup ise bu bilgiyi açığa çıkarmak istiyor. Böyle işte, kitap boyunca sürekli bir savaş, bir kaçış var :D Ama kitabın sonu bomba gibi bitiyor. Gerçekten üçüncü kitabı okutmak için harika bir bitiş bence. 

İlk kitapta da demiştim, bu seride bir şey var sarmadı beni diye. Ya kitabı okuyorum, konu güzel, kitap gayet akıcı ama sanki hikayenin içine giremedim. O yüzden de çok yazacak bir şey bulamıyorum. Şu an üçüncü kitabı okuyorum ve artık "hadi ya bitse de yeni bir şeyler okusam" diye bakıyorum. Yazacak daha çok bir şey bulamıyorum, çok mu kısa oldu :D Neyse işte, öyle.

Kitaba puanım: A-





26 Ekim 2014 Pazar

Çekiliş Vaar! | Kapandı

Biz kitap kurtlarının en sevdiği etkinliklerden biriyle karşınızdayım! Blogumun ilk çekilişini yapacağım için çok heyecanlıyım. Kasım yaklaşırken ben de blogosferde 7. ayımı dolduruyorum ve artık bir çekiliş yapmanın vakti geldi diye düşündüm. Çekiliş sonucunda iki talihli kitap kazanmış olacak. Hadi, hangi kitaplar olduğuna bakalım.

Kitaplardan ilki Sana Soyundum

Özgün Adı: Bared to you
Kitap Yazarı: Sylvia Day
Sayfa Sayısı: 380
Yayınevi: Doğan Kitap
Yayın yılı: 2013

Ateşle oyna!

Sana Soyundum Amerika'da haftalarca bestseller listelerinden inmeyen, tüm dünyada 38 ülkeye satılan Crossfire üçlemesinin ilk kitabıdır.

"Sana ihtiyacım var, Gideon" dedim soluk soluğa ve tahrik olduğu için şimdi daha da yoğunlaşmış olan kokusunu içime çektim. Sırf teninin baştan çıkarıcı kokusu yüzünden hafifçe sarhoş olduğumu düşündüm. "Beni çıldırtıyorsun."

Bileklerimi bırakıp yüzümü avuçlarının arasına aldı ve dudaklarını dudaklarıma sertçe bastırdı. Pantolonuna uzanıp gizli fermuara ulaşabilmek için iki düğmeyi açtım...

New York'un en gözde bekârı, Cross Holding'in varisi Gideon Cross -namı diğer Bay Gizemli ve Tehlikeli- Eva'nın karşısına çıktığında genç kadının yapabileceği tek bir şey vardı: Tüm bedeni ve ruhuyla ona teslim olmak...

Diğeri Tekinsiz Kitap

Bir kitaptan korkmak tuhaf.
Belki de değildir.
Kitaplar kudretli nesneler nihayetinde.
Özgün Adı: The Haunted Book
Kitap Yazarı: Jeremy Dyson
Sayfa Sayısı: 344
Yayınevi: Domingo
Yayın yılı: 2013

Independent: "Cesaretin varsa aç!"

2009 yılında bir gazeteci İngiltere'nin farklı yerlerinden derlediği gerçekten yaşanmış hayalet öykülerini kağıda dökmek için elinizdeki kitabın yazarı Jeremy Dyson ile temasa geçer.

Tekinsiz Kitap, o ana dek katı bir şüpheci olan Dyson'ın bu öykülerin ardında yatan gerçekleri ortaya çıkarmak üzere çıktığı yolculuğu ve kendisinin de zamanla lanetli bir öykünün parçası haline dönüşmesini anlatıyor.

Unutma, hayalet diye bir şey yoktur.
Her sayfada dur ve kendine bunu hatırlat.



Kitaplar iyi güzel, peki çekilişe katılmak için ne yapmak lazım? 


  • Kronik Okur blogunu GFC'den (sayfanın solunda en üstte) ve/veya Bloglovin'den (Yine solda GFC'nin altında) 'Genel Olarak İzle' şeklinde takip etmelisiniz.
  • Bu çekilişi instagram, facebook, twitter, Google+ ya da blogunuzda bir gönderi ile paylaşarak duyurmalısınız. Çekilişe dahil olabilmek için en az bir paylaşım yapmalısınız.Bu seçeneklerin her biri size bir katılım hakkı kazandıracak.
  • Bir de beni G+ çevrelerinize eklemelisiniz. (O da sağ sütunda hakkımda kısmındaki takip et butonu ile)
Hatırlatma: 

-Bu çekilişe yalnızca çekiliş için açılmış bloglar ve yurtdışından başvuranlar katılamaz.
-Kargo ücretleri bana ait olacak, siz okumanızın keyfine bakın :D


Çekilişe katılabilmek için üç koşulu da sağlamış olmalısınız. Yukarıdaki koşulları sağladıktan sonra 
        + bir isim, 
        + size ulaşabileceğim bir mail adresi, 
        + takipçi olduğunuz hesapların adı,
        + paylaşım linklerinizi yorum olarak bıraktığınızda çekilişe resmen katılmış olacaksınız. Bu yazının altına yorum bırakmazsanız çekilişe katılmış olmazsınız.

Çekiliş, 26 Ekim Pazar saat 10:30 itibariyle başlamıştır ve 1 Kasım Cumartesi saat 19:00'da sona erecek. 2 Kasım Pazar günü kazanan isimlerin ilanı ile birlikte 48 saat içinde adres ve iletişim bilgilerinizi iletmeniz gerekiyor. Aksi halde çekiliş tekrarlanacak.

İlk çekilişim bana da kitapları kazanacak talihlilere de hayırlı olsun o zaman!

24 Ekim 2014 Cuma

The 100 (The Hundred, #1)


Onlar Yalancı, Onlar Hırsız, Onlar Asi, Onlar Kahraman Onlar İnsanlığın Kaderini Belirleyecek 100 Genç...

Kitap adı: The 100
Kitap Yazarı: Kass Morgan
Çeviren: Arın Zengin
Yayınevi: GO!
Sayfa Sayısı: 300
Baskı Yılı: 2014

Dünya yaşanan nükleer felaketten sonra artık insan türünün yaşayamayacağı bir yer haline geliyor. Atmosfer, soluyabilmek için uygun değil ve radyasyon oranı tavan yapmış. Bu yüzden kurtulan insanlar bir uzay istasyonu kuruyorlar ve insan ırkı 300 yıldır uzayın ortasında hayatta kalmaya çalışıyor. Dünya zaten sürekli izleniyor, bir de uzay istasyonunda bir takım sorunlar meydana gelince farklı suçlardan hüküm giymiş 100 çocuk Dünya'nın yeniden yaşanılabilir bir yer haline gelip gelmediğini öğrenmek için dünyaya gönderiliyor. 


 İnsanlar Dünya'yı en karanlık zamanında terk etmişlerdi. Kaç tanesinin geri dönmeye çalışırken öldüğü, Dünya'nın umurunda olmazdı.

Arkadaşıma kitabın hikayesini anlattığımda hemen şunu dedi: "Yasak meyveyi yedikleri için Adem ile Havva'nın dünyaya atılmasına benziyor." Düşününce gerçekten de öyle, bu yorumu çok hoşuma gitmişti.

Kitap gerçekten çok güzel bir kitap. İnanılmaz akıcı ve okuması çok keyifli. Ben dizisini daha önceden izlediğim için detayları biliyordum. Dolayısıyla şaşırmadım ama yine de kitap kendini okuttu. Şunu da söylemek gerekir ki kitapta diziden farklı pek çok nokta var. Dizide olup kitapta olmayan karakter var, dizide olmayıp kitapta olan karakter de var :D Olay akışıyla ilgili de birtakım şeyler okurken dikkatimi çekti.

The 100, 2013'de çıkmış, dizi ise 2014'te başladı. Ama bizde ancak dizinin birinci sezon bittikten sonra kitabın çevirisi yapıldı ve satılmaya başladı. Bir şeyleri okumak yerine izlemeyi tercih eden bir toplum olmak üzücü. Lütfen siz de şu "Aa, Yaprak Dökümü'nün kitabı da varmış"lardan olmayın :D
Bir şeyi okumak, izlemekten kat kat daha keyiflidir. Bunu sonuna kadar savunurum. Şu ana kadar hiçbir yapımın filmi/dizisi kitabından daha çok keyif vermedi.

Kitaba şaşırmadan falan dedim, sonunu da biliyordum ama kitabın bitiş cümlesi müthişti bence, çok etkileyiciydi. İkinci kitabı okutmak için ancak bu kadar güzel biter bir kitap diye düşünüyorum. Ama bizde daha bu yeni çevrilmişken ikinci kitap için çok bekleyeceğiz sanırım. Dolayısıyla bulabilirsem İngilizcesini okuyacağım. 

Sonunu yazarsam çok büyük spoiler olur ama dayanamayacağım galiba :D Şöyle yapalım, belki "Ya ben kitabı okumam, ama sonunu da çok merak ettim şimdi" diyen olur. Kitabı şu an okuyanlar ya da okumak isteyenler aşağıdaki paragrafı okumaya devam etmesin lütfen :D

  !!! SPOİLER ALARMI !!! 

Spoiler Başlangıcı || Yüz kişi, gezegene üç yüz yıldır adım atan ilk insanlar olabilirlerdi ama yalnız değillerdi. Bazıları, Dünya'yı hiç terk etmemişti. || Spoiler Sonu. 

Diziyi izlerken de bunu büyüük bir şaşkınlıkla karşılamıştım. Bildiğim halde kitap da böyle küt diye bitince çok şaşırdım.

Bu arada yazmazsam olmaz. Go! Kitap Türkiye'de bir ilke imza attı ve The 100'ı mıknatıs kapaklı olarak bastı. Gerçekten müthiş görünüyor, kitabı kapattığınızda kutu gibi oluyor. Bu fikir neden daha önce hiçbir yayınevinin aklına gelmedi hayretler içindeyim. Ama Go! Kitap bütün kitaplarını bu şekilde basarsa yeni fanları ben olabilirim :D Ayrıca hem kapakta hem de kitap isminde orjinaline sadık kalarak gönlümü ayrıca fethettiler. Okurlarsa eğer kocaman tebriklerimi iletiyorum.

Kitaba puanım: A+