26 Aralık 2014 Cuma

Hasat

Kitap Adı: Hasat
Özgün Adı: Harvest
Kitap Yazarı: Tess Gerritsen
Çeviren: Sıla Okur
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 310
Baskı Yılı: 2014

Nadiya bir ışık bulutunun üstünde adeta yüzerek güverteyi geçti. Helikopter, kapısı açık onu bekledi. Nadiya eğildi, uzanarak pilota bir şey verdi. Bir kutu. 

Tess Gerritsen'in 1996'da yazdığı ilk romanı. Yine bir tıbbi gerilim tabii ki. Roman boyunca aslında iki olayı takip ediyorsunuz. İlki bir gemide geçen, uzun süre anlamlandıramadığınız olay, diğeri de baş kahraman Abby DiMatteo'nun çalıştığı hastanede olanlar.

Abby, kalp nakli ekibine girdikten sonra ortada bir şeyler dönmeye başadığını fark eder. Usülsüz yapılan bir kalp nakliyle olayların içine girer. Ama ortada o kadar büyük bir illegal ağ var ki tahmin bile edemez. Çok büyük hukuksuzluklar, inanılmaz olaylar döner. Sevgili Abby de tabii ki canı pahasına olayların peşinden koşar :D


Kitap bana Tess Gerritsen'in bunu yazarken sanki daha doktor olmadığını hissettirdi. Bence tıp eğitimine devam ediyordu o sıralar. Gece Nöbeti'nde daha çok doktor dili vardı mesela, daha sağlamdı. Hasat tıp konusunda biraz daha acemice geldi bana. Sanki ben de cerrahım ya hemen anladım :D Ama öyle işte.

Kitabın son elli sayfasında aksiyon tavan yaptı. Hikayenin neredeyse tamamı da bu son kısımda çözüldü. O yüzden okuması keyifliydi ama Gece Nöbeti'ni daha çok sevdim o ayrı konu :D

Bir de kitabın kapağı hiç güzel değil :D Eski kapak çok daha güzelmiş. Ben zaten Doğan Kitap'ın formatını da sevmiyorum. Sayfalar normalden uzun ve punto da küçük olunca oku oku bitmiyor :D Martı Yayınları'ndan bu kitabı eski beyaz kapakla ciltli ve şömizli olarak tekrar basmasını rica ediyorum :D

Bu arada kitabın ismi niye Hasat? Kitabın içinde bir yerlerde bir cümle geçiyordu. Ölmüş birinin organlarını almayı bir nevi tarla hasatına benzetmiş sevgili Tess Gerritsen :D Hatta bir hastadan birden fazla organ alındığında verimli hasat gibi bir şeyler diyordu sanki. O kısmı bulamadım şimdi, o yüzden alıntı yapamıyorum :D
Kitaba puanım: A-

22 Aralık 2014 Pazartesi

Marslı

O, Dünyanın en ünlü adamı. Sorun şu ki, Dünya'da değil.

Kitap Adı: Marslı
Özgün Adı: The Martian
Kitap Yazarı: Andy Weir
Çeviren: Emre Aygün
Yayınevi: İthaki
Sayfa Sayısı: 415
Baskı Yılı: 2014

Altı gün önce, Mark Watney Mars'a ayak basan ilk insanlardan biriydi. Şimdi ise, orada ölmesi neredeyse kesin.

Kitaba BA-YIL-DIM! Kesinlikle hayatımda okuduğum en güzel en keyifli kitaplardan biri! Goodreads okuyucuları tarafından 2014'ün en iyi bilimkurgusu seçildi, hatırı sayılır yazarlardan sağlam övgüler aldı. Ki bunlardan biri Ernest Cline. Benim bayıldığım öve öve bitiremediğim Başlat'ın yazarı. Demiş ki "Marslı aklımı başımdan aldı!" Yerden göğe kadar haklı, kitap aldığı tüm övgüleri fazlasıyla hakediyor. Ve kitabın 2015'te filmi geliyor. Interstellar'dan bilinen Matt Damon sevgili Mark Watney'imizi oynayacakmış. Yeeeeey! :D


Kitabın konusuna bakalım biraz. Mark Watney NASA tarafından Mars'a gönderilen bir grup astronottan biri. Ancak büyük bir fırtına dolayısıyla görevleri iptal ediliyor. Tam kalkış sırasında kopan bir uydu Mark'a çarparak onu uzak bir noktaya fırlatıyor. Mark'ın öldüğünü sanan arkadaşları diğer mürettebatı da tehlikeye atmamak için onu Mars'ta bırakarak uzay aracıyla ayrılıyorlar.

Düşünsenize, Mars'ta mahsur kalıyorsunuz. Mars'ta ! Uzayda ! Ne yerim, oksijeni nereden bulurum falan hepsini bir kenara bırakın. Daha ilk gün korkudan ölürüm be ben :D

Kitaptan 3 milyon tane falan alıntı yapasım var. O kadar keyifli bir kitap ki anlatamam :D Bu arada, bir şekilde bu yazıya denk gelir okursa kitabın çevirmeni Emre Aygün'e de sonsuz teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Tamam yazar müthiş yazmış ama bize bu şaheseri ileten çevirmen sonuçta. Ayrıca argo çevirmek de zordur, tahmin edebiliyorum. Acayip güzel çevirmiş, bazı yerleri okurken kahkaha attım resmen :D

Gelelim Mark Watney'e, efsane astronotumuza. Adam harika ya! NASA'ya laf sokan, en kötü durumda bile espri yapabilen müthiş biri. Ya bu adam Mars'ta kendine küvet yapıp duş aldı. Nasıl sevmeyeyim ki ben bu adamı :D

En sevdiklerimden biri de NASA tarafından yapılan "Yazdıklarına dikkat et, şu an tüm dünyada canlı yayınlanıyor." uyarısından sonra attığı şu mesaj:

"Bakın! Memelere bakın -> (.Y.)"

Birkaç tane daha en beğendiklerimden alıntılar yapacağım:

Bir yerde bir kere mahsul yetiştirdin mi, orayı “resmi” olarak kolonize etmiş olduğunu söylüyorlar. Yani teknik olarak, ben Mars’ı kolonize ettim. Kapak olsun, Neil Armstrong!

Bir üçgen oluşturan bir dizi kraterin ortasındayım. Buraya Watney Üçgeni diyorum çünkü yaşadığım onca şeyden sonra, Mars'ta bazı şeylere benim adımın verilmesi gerekiyor.

Destekleri onlara kayalarla vurarak test ettim. Bu tarz sofistike yöntemler biz gezegenler arası yolculuk eden bilim insanlarının meşhur olduğu şeylerdendir.

Laptop anında öldü. Ben daha hava kilidinden adımımı atmadan ekranı karardı. Görünüşe göre LCD'deki "L" "Liquid'in" (Sıvı) kısaltmasıymış. Sanırım ya dondu ya da buharlaştı. Belki bir tüketici yorumu yazarım. "Ürünü Mars yüzeyine çıkardım. Çalışmamaya başladı. 0/10."

Tuhaf bir his gerçekten. Nereye gitsem, ilkim. Araçtan dışarı mı çıktım? Oraya gelen ilk kişi benim! Bir tepeye mi tırmandım? O tepeye tırmanan ilk kişi benim! Bir taşı mı tekmeledim? O taş bir milyon yıldır yerinden kımıldamamıştı!

Bugünün çoğunu dışarıda, iletişim tertibatının kalıntıları arasında geçirdim. Gerçekten üzücü bir manzaraydı. Dünya'ya doğru bağırsam daha büyük başarı elde ederim.

Elimde bol bol bulunan şeylerden biri de torbalar. Mutfakta kullanılan çöp torbalarından pek de farklı değiller ama söz konusu NASA olunca eminim 50 bin dolar falan tutmuşlardır.

Elektronik teçhizatımla bataryayı kontrol ettim ve tahmin ettiğim gibi ölmüş, bitmiş, yalan olmuş. Halı üzerinde yuvarlansam, ben daha çok elektrik tutarım.

Marslı için bir tanıtım videosu ve bir de Andy Weir'in yazdığı çok çok beğendiğim bir kısa hikaye var. The Egg adlı bu hikayeyi de şiddetle tavsiye ederim.

Son olarak, Mark Watney'in askerleriyiz!

Kitaba puanım: A+

16 Aralık 2014 Salı

Hipno-Terapist

Sana söylediğim hiçbir şeyi hatırlamayacaksın ve parolayı duyduğun anda onu benim için öldüreceksin.

Kitap Adı: Hipno-Terapist
Özgün Adı: Hypnose
Kitap Yazarı: Sina Beerwald
Çeviren: Yonca Kocadağ
Yayınevi: Koridor
Sayfa Sayısı: 354
Baskı Yılı: 2014

Gayet mutlu görünen, evlilik planları yapan çift Jannis ve Annabel. Inka'nın verdiği partiden iki saat sonra evinde ölü bulunan Jannis. Ve onu öldürdüğünü itiraf eden Annabel. Kitap bomba gibi bir girişle başlıyor zaten. Başrolde Inka karakteri var. Bebeği ölü doğduğu için 6 aydır bunalımda. Doğuma ilişkin anılarının büyük çoğunluğunu bastırmış. İyileşebilmek için hipnoz tedavisi alıyor.


Daha sonra Inka'nın başına kötü şeyler gelmeye başlıyor. Ölüm tehditleri alıyor, saldırıya uğruyor, evine girilip ölen bebeği için sakladığı oyuncak ayı bıçaklanıyor. Uzun bir süre ya Inka gerçekten delirmiş ya da bütün bu oyunun arkasında kocası var diye düşündüm. Yazar hikayeyi o kadar iyi işliyor ki sanki her şey ortada, tamam bu kadın deli diye düşünüyorsunuz :D

Ama sonra bir hipnoz sahnesi var ki bayıldım. Birbirinin içine geçmiş on tane televizyon. En sondaki kibrit kutusu kadar gözüküyor.

"En küçük televizyona odaklanın, ekran siyah-beyaz ve net değil. Hatırlamak istediğinizde ekran netleşecek ve renklenmeye başlayacak. Algınızı tamamen ekrana odaklayın. Ne görüyorsunuz?"

"Üzerinizde sizin hayatınıza dair bir resim bulunan DVD kapağı arayın. Her kabı elinize alın."

"Hayır, bu filmler bana bir şey ifade etmiyor... Aa, kapağın üzerinde benim resmim var. Hamileyim. Sağımda ve solumda Annabel'le Janis var."

"Güzel. Filmin ismine odaklanın."

"Üzerinde harf yok. Adı yok."

"Dikkatli bakın. Bana adını söyleyin."

"Şimdi... Bir şeyler görüyorum. Bir isim. Inka Mayer. Benim ismim bu. Başka harfler de var ama gözümün önünde dans ediyorlar. T  Y   C  N     L  K. Bu ne anlama geliyor? Hiçbir mantığı yok."

Terapist o kadar müthiş bir seans yürütüyor ki Inka'nın bastıdığı her şey bir DVD kapağında dışa vuruyor kendini. Tabii ben görünen harflerin bazılarını çıkardım ki spoiler olmasın. Ama bu bilgiden sonra kocaman bir OHA demiştim :D Hikaye o kadar başka bir şeye dönüştü ve kızıştı ki soluksuz okudum.

Yazar hikaye boyunca post-hipnotik terapi olarak bilinen teknik üzerinden gitmiş. İnsanlara hipnoz altındayken bazı telkinler yapıp onları cinayete azmettirme olayı. Kitabın sonunda da "Şayet bu cinayet romanının sonunda asla hipnoz edilmemeye karar verdiyseniz bir yazar olarak hedefime ulaşmış sayılırım" demiş :D Ama bilindiği kadarıyla bu yöntemin gerçekten işe yaradığına dair elimizde veri yok. Hatta hipnoz artık terapi seanslarında hiç kullanılmıyor diye biliyorum. Bilimsel bir teknik olarak görülmemeye başladı. Dolayısıyla hipnoterapistlerden korkmayın, ya da biraz korkun :D

Kitap inanılmaz akıcı, fazlasıyla sürükleyici bir gerilim romanıydı. Gerilim türünü seviyorsanız mutlaka okumanız gerekenlerden.

Kitaba puanım: A+


12 Aralık 2014 Cuma

Book Sacrifice Tag

Merhabalaaaar,

Bugün yine oldukça eğlenceli bir booktag çevirisiyle karşınızdayım. Bu tag aslında Youtube bloggerlarından biri tarafından geliştirilmiş. Ben de yine yabancı bloglardan birinde denk geldim ve hemen çevirisine giriştim :D


Bu tagde karşılaşacağınız dört farklı senaryo var. Her bir senaryoda hayatta kalmak ya da durumla başa çıkabilmek için bir kitabı feda etmeniz gerekecek. Hadi başlayalım!

1) Aşırı abartılmış bir kitap: Bir Zombi Kıyameti ile başlıyoruz! Bir kitapçıdasınız, dolanıyorsunuz ve BAM! ZOMBİ İSTİLASI! Ve bir anons duyuyorsunuz. "Ordu zombilerin tek zaafının aşırı abartılmış kitaplar olduğunu keşfetti." Hayatta kalmak için karşındaki zombiye herkesin öve öve bitiremediği ama senin hiiç beğenmediğin bir kitap fırlatacaksın. Hangisi?

Ovv, güzel soru :D Genelde herkesin beğendiği kitapları ben de beğenirim heralde ya :D Ergenler üzgünüm ama aklıma sadece Canan Tan geliyor :D Yüreğim Seni Çok Sevdi'yi okumaya çalışmıştım zamanında ve kusarak yarım bıraktım :D Bir zombinin kafasını yarmak için mükemmel bir kitap ! :D

2) Bir devam kitabı: Kuaförden bomba bir saç kesimiyle yeni çıktınız ve BAM! Sağanak yağmur! Kendini korumak için şemsiye olarak kullanacağın devam kitabı hangisi?

Üzerime taşların geldiğini hissediyorum ama Veronica Roth - Kuralsız diyorum. Evet, bu seriyi yeteri kadar sevemedim hiç bir zaman :D İkinci kitap özellikle sıkıcıydı, dolayısıyla feda edebilirim :D

3) Bir klasik: Derstesiniz ve Edebiyat hocanız klasiklerin dünyayı değiştiriği, edebiyatın adeta evrim geçirmesine sebep olduğuyla ilgili zırvalıyor. Gerçekten acayip bunaldınız ve klasiklerden birini alıp tam suratının ortasına fırlatacaksınız. Çünkü bu kitap gerçekten salakçaydı ve bütün sınıfa nasıl hissettiğinizi göstermek istiyorsunuz. Hangi klasik?

Bir Türk klasiği olarak sayabileceksek kesinlikle Saatleri Ayarlama Enstitüsü. Çoooooook sıkıcıydı :D

4) Hayatının en az favori kitabı: Kütüphanede takılıyorsunuz ve BAM! BUZUL ÇAĞI! Dünya hızla donuyor ve hayatta kalmak için tek şansınız bir kitap yakmak! Yakmaktan asla pişman olmayacağınız, hayatınızın en az favori kitabı hangisi?

Öncelikle 'en az favori' çevirisi için üzgünüm ama başka türlü çevrilmiyor ne yapayım :D Ah bu soru kolay ama. Jeremy Dyson'dan Tekinsiz Kitap. Hayatımda gördüğüm en saçma kitaptır belki de kendisi. Ve ısınmak için gözümü kırpmam :D

Part of The BookArtemis'in Güncesi ve Kristal Kitap'ı etkinliğe davet ediyorum. Unutmayın, sizler de 3'er kişiyi etkiketlemelisiniz. Şimdiden iyi eğlenceler!


Maviyi Toplamak (The Giver Quartet, #2)

Kitap Adı: Maviyi Toplamak
Özgün Adı: Gatherşng Blue
Kitap Yazarı: Lois Lowry
Çeviren: Duygu Kayadelen
Yayınevi: Arkadaş
Sayfa Sayısı: 205
Baskı Yılı: 2005

Seçilmiş Kişi serisinin 2. kitabını da okumuş bulundum. Daha önce 1. kitabı burada ve 3. kitabı da burada yazmıştım. Bilindik bir seri olmadığı için 3. kitabı 2. kitaptan önce okumam bir sorun oluşturmadı, her kitapta farklı bir olay var zaten.


Ana kahraman Kira, küçükken babasını kaybetmiş ve annesiyle yaşayan ufak bir kız. Annesi her yıl taa evrenin oluşumundan başlayıp bütün tarihi olayları içeren uzuun bir şarkı söyleyen Şarkıcı'nın pelerinindeki işlemeleri tamir ediyor. (Öh, nasıl tamlama oldu ama :D) İşte bazı bitkileri kaynatıp iplere renk veriyor falan. Anne de daha sonra hastalanıp ölünce bu iş Kira'ya kalıyor. Bu işi gerçekleştirmek üzere Konsey Sarayı'na alınıyor. Babasının ava çıktığında vahşi hayvanlar tarafından öldürüldüğünü sanıyor ancak daha sonra bu olayla ilgili bir takım gerçekler öğreniyor.

İkinci kitabı üçten önce okumak belki biraz daha iyi olabilirmiş. Çünkü Mesajcı'da Kira'yla tekrar karşılaşıyoruz. Matty'nin ve Kahin diye anılan kör adamın aslında kim olduğunu ve hayatlarını ikinci kitapta görüyoruz. Ben önce Mesajcı'yı okuduğum için şimdi Maviyi Toplamak'ta bazı yerlerde aydınlandım resmen :D

Kitapla ilgili yine çok söyleyebileceğim bir şey yok. Zaten kısa bir kitap. Öyle çok büyük bir espirisi yok ama serinin içinde olduğu için okudum işte. Hala bu seride favorim kitabım ilk kitap Seçilmiş Kişi. Belki çıkmakta olan dördüncü kitap Oğul bu sırayı bozabilir.

Kitaba puanım: B+

9 Aralık 2014 Salı

Gece Nöbeti

Hayatı uzatmak için daha ne kadar ileri gideceğiz? İnsanlığımızın ne kadarını feda edeceğiz?
Kitap Adı: Gece Nöbeti
Özgün Adı: Life Support
Kitap Yazarı: Tess Gerritsen
Çeviren: Selim Yeniçeri
Yayınevi: Martı
Sayfa Sayısı: 471
Baskı Yılı: 2011



Gece Nöbeti, Tess Gerritsen'den okuduğum ilk kitap. Daha kitabın ortalarındayken 3 kitabını daha sipariş verdim :D Kitabın kategorisi 'tıbbi gerilim' bir kere. Sevmem için başka bir sebep aramaya gerek yok :D Kategorinin harikalığını görüyor musunuz? Hem tıbbi hem gerilim. Mükemmel ! :D Gerçekten gerilim/korku romanlarının içine bir doktor ya da bir psikiyatrist girince okuması çok çok daha keyifli oluyor.

Aslında kitabın gerilimi benim için biraz düşük seviyedeydi. Yani daha çok gerilmeyi isterdim :D Ama kitap gerçekten çok akıcı. Kitabı elime alıyorum, okumaya başlıyorum bir bakıyorum 60-70 sayfa okumuşum farkında bile değilim :D

Biraz da konuya gelelim. Dr. Toby Harper, bir hastanede gece nöbetine kalan bir doktor (Evet kitabın adını bu yüzden böyle seçmişler, BIKTIM! :D). Çalıştığı yer de bir de yaşlı bakım evi var. Zengin yaşlılar emeklilik dönemi geldiğinde burada lüks şartlarda yaşıyor. Ve ömürlerini uzatmak için bir tür hormon enjeksiyonu protokolüne katılıyorlar. Ama sonra garip bir şey oluyor. Önce bakımevi doktorlarından biri intihar ediyor, daha sonra orada yaşayan insanlardan bazıları hastalanıyor. E tabii Toby Harper da bu işin peşine düşüyor :D

Kitabın daha çok başlarındayken bile bol bol doktor dili okuyorsunuz :D Ben de merak ettim, bu kadın bu kadar bilgiye nasıl ulaşmış diye. Meğerse kendisi de doktormuş, evet Tess Gerritsen bir doktormuş! Kitaplarını sevmem için işte bir neden daha! Özellikle sonlara doğru okuduğumuz, ceninle yapılan çalışmaları okumayı çok sevdim. Bir doktordan böyle çılgınca ve nispeten etik dışı fikirler okumak da güzel :D

Şu sıralar Tess Gerritsen'in Rizoli & Isles serisini tamamlamakla meşgul olacağım :D Zira ciltli, şömizli on tane kitap kitaplığımda mükemmel ötesi duracak bence :D

Son olarak kitabı kesinlikle tavsiye ederim. Oldukça akıcı, çok keyifli okunacak bir kitap.

Kitaba puanım: A+


2 Aralık 2014 Salı

Bağlantı

Bağlantı'yı özledim. 
İlk ne zaman yerleştirildiğini bilmiyorum. Belki bundan elli ya da yüz kıl kadar falan öncedir. Ondan önce, insanlar ellerini ve gözlerini kullanmak zorunda kalıyorlarmış. Bilgisayarlar, bedenlerinin dışındaymış. Dışarı çıkarken bilgisayarlarını da yanlarına alıyorlarmış, tıpkı akciğerlerinizi bir çantanın içine koyup da nefes almaları için açık havaya çıkarır gibi.
Kitap Adı: Bağlantı
Özgün Adı: Feed
Kitap Yazarı: M. T. Anderson
Çeviren: Ali Ünal
Yayınevi: On8
Sayfa Sayısı: 286
Baskı Yılı: 2011

Bulutların yok olduğu, onların yerine oksijen üreten fabrikaların aldığı bir gelecek. İnsanlar, beyinlerindeki bilgisayarla yönlendiriliyor, eğitiliyor, kumanda ediliyorlar. Tüm kontrol şirketlerin elinde. Tüm dünya büyük bir alışveriş merkezi. 



Öncelikle kitap beklentimi karşılamadı. Yani kapak görseli ve en üstte de paylaşmış olduğum arka kapak yazısı yüzünden çok çok daha güzel bir kurgu bekliyordum. Bir kere kitap net değil. Ben yeni bir dünyaya girdiğimde o dünyadaki her şeyin açık olmasını isterim. Doğal olarak bunun tek yolu da yazarın hikayeye özgü kullandığı kavramları bir yerlerde açıklaması. Öyle lap diye atıp bırakınca ben bu durumdan hoşlanmıyorum.

Örneğin, hikaye boyunca okul, bulut ve gerçek kelimelerinin üstünde Ticaret Markası ( ) simgesi var. Bunlar nasıl ticarişlemiş ya da ticarileşince ne olmuş bilmiyoruz.  Ya da bir 'arızaya geçme' olayı var, bunun da ne olduğunu tam olarak anlayabilmiş değilim.

Genel olarak hikaye şu: Gelecekte bir zamanda insanların beyinlerine bilgisayarlar yerleştiriliyor. Ve bu bilgisayar tüm vücut sisteminizle, beyninizle bütünleşerek çalışıyor. Siz bir yere baktığınızda o yerin adını söylüyor ya da o şeyle ilgili reklamlar geçmeye başlıyor. Sohbet için artık konuşmaya ihtiyaç yok, çünkü Bağlantı sayesinde herhangi birine sohbet açarak düşünce gücüyle yazışabilirsiniz. Bu o kadar doğal bir şey ki kağıda falan yazmak çok garip karşılanıyor.

"Şey mi yazıyorsun... şey falan?"
"Yok, öykü gibi şeyler değil. Sadece arada bir gördüğüm şeyleri yazıyorum."
"Kağıda."
"Evet."


Kitap aslında güzel bir distopya. Tam benim tarzım bir kitap, ben hep böyle şeyler okurum. Ama dediğim gibi bu hikaye benim için biraz bulanıktı. Ve tabiki kitabın adı Bağlantı falan değil, kitabın adı Feed yani besleme. Kitapların orjinal adları korunana kadar bu savaşı vermeye devam edeceğim :D

Kitaba puanım: B-