28 Şubat 2017 Salı

Barbarlar Şehri

Kitap Adı: Barbarlar Şehri
Özgün Adı: City of Savages
Kitap Yazarı: Lee Kelly
Çeviren: Melda Dincel
Yayınevi: Yabancı
Sayfa Sayısı: 384
Baskı Yılı: 2017


Ah Barbarlar Şehri, vah Barbarlar Şehri :D Neden hiç sevemedim seni, neden beklentilerim hiç karşılanmadı Barbarlar Şehri :D

Kitap bize bir distopik dünyayı anlatıyor. Bir savaş sonrası dünyası. Kırmızı Müttefikler denen grubun New York'a saldırmasının üzerinden 20 yıl geçmiş. Geride kalan insanlar Rolladin denen bir kadının liderliğinde grup olarak yaşıyorlar.

Phee ve Sky da anneleriyle birlikte yazları dışarda geçirirken, kış sezonunda bu kampa gelip burada hayatlarını sürdürüyorlar. Ama kampta tabii her şeyin çok da iyi gitmediği ortaya çıkıyor. Rolladin'in savaşla ilgili bazı yalanlar söylediğini keşfediyorlar.



Bundan sonra da biraz koşuşturmaca başlıyor ve böyle de ilerleyip gidiyorlar işte. Kitapta beni heyecanlandıran, sürükleyip götürecek bir şey olmadı. Kitabı artık bitsin diye hızlıca okudum yani dün akşam.

Ayrıca kitapta asla çözemediğim bir şey var: Neden fuhuş efendileri? Kampta gardiyan olarak görev yapan insanlara bu isimleri vermişler. Başlarken gerçekten fuhuş yaptırdıklarını falan düşünmüştüm ama hiç alakası yok :D


Özgün konu ve güzel bir kurgu (%35): 3/5
Meh :D Ortalamaydı :D

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 2/5
Çok sürükleyici olduğunu söyleyemeyeceğim. 

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 4/5
Bazı yazım hataları gördüm kitap boyunca.

Orijinal isim (%10): 5/5
Güzel :D

Güzel kapak (%5): 5/5 
Kapağını, özellikle cilt sıvamasını inanılmaz beğendim! 

Final puanı: 2,9

25 Şubat 2017 Cumartesi

Sen Bunu Okuduğunda Ben Ölmüş Olacağım

Kitap Adı: Sen Bunu Okuduğunda Ben Ölmüş Olacağım
Özgün Adı: By the Time You Read This, I'll be Dead
Kitap Yazarı: Julie Anne Peters
Çeviren: Duygu Yücel
Yayınevi: Go!
Sayfa Sayısı: 268
Baskı Yılı: 2016


Bu kitaba önce adıyla başlamak istiyorum çünkü bence adı ÇOK GÜZEL. Kitaplar böyle çarpıcı isimleri çok seviyorum gerçekten. Benim bu kitabı alıp okumamam mümkün değildi mesela :D

İsminden bu kadar anlaşılmıyordu bence ama kitapta çok ciddi bir depresyon var. Okumaya başladım ve bir anda çok fazla geldi bana, "ne oluyor?" dedim, kitabı okurken modum düştü resmen. Daelyn, anaokulundan beri zorbalığa maruz kalan daha önce birçok kez intihar girişiminde bulunmuş bir kız. Benlik algısı o kadar düşük, kendisiyle ilgili fikirleri o kadar kötü ki kitabı okurken yorulduğumu hissettim. "Benim içimde neler olduğunu kimse öğrenmedi. Acıların beni nasıl yiyip bitirdiğini. Kimse beni kurtarmadı ya da savunmadı" diyor kitabın bir yerinde. 

Yaşamla ilgili en ufak bir umudu olmadığı ve tekrar intihar etmeyi düşündüğü için bu kez de farklı bir şey deniyor. "Işığın-İçinden" isimli bir internet sitesi keşfediyor. Bu site diğerlerinin aksine, size hayatın güzel olduğunu falan söyleyip vazgeçirmeyi çalışmıyor. Forumda herkes kendi hikayesini analtıyor, çeşitli intihar yöntemlerinin ulaşılabilirlik, hız, acı seviyesi gibi değişkenler açısından analizleri yapılıyor. Site, kaydolanlar için 23 gün sayıyor ve daha sonra da kişi intihar ediyor.



Biz de bu siteye kaydolan Daelyn'in son 23 gününü okuyoruz. Ama bu süreçte hayatına biri giriyor: Santana. Daelyn'nin okul çıkışlarında annesini beklerken oturduğu banka oturup onunla iletişim kurmaya çalışıyor. Bu arada son girişimde asit içtiği için Daelyn konuşamıyor ve bu yeni çocuğa da çok sinir oluyor. Çünkü hayatı boyunca arkadaş edinmemiş, insanlara güvenmiyor.

Sonu biraz havada bitti kitabın ama düşündüğüm şeyin olduğunu umuyorum. Sonlara doğru belki biraz da alıştığım için hafifledi gibi geldi ama dediğim gibi kitapta ciddi bir depresyon var. Yine çok doğru zamanda okunması gereken kitaplardan biri. Mutsuzken asla elinize almamanız gerekenlerden.

Bir de alıntı bırakayım:

"HİÇ KİMSENİN, tekrar ediyorum HİÇ KİMSENİN BİR İNSANI BU KADAR ÜZMEYE HAKKI YOKTUR."


Özgün konu ve güzel bir kurgu (%35): 4/5
Güzel ama zordu. 

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 4/5
 Çok ağır bir konu oluşu sürükleyiciliği biraz azalttı benim için. 

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 5/5
Güzeldi.  

Orijinal isim (%10): 5/5
Yaşasın! :D

Güzel kapak (%5): 3/5 
Yani, fena değil. 

Final puanı: 4,1

23 Şubat 2017 Perşembe

Yalancılar

Kitap Adı: Yalancılar
Özgün Adı: We Were Liars
Kitap Yazarı: Emily Lockhart
Çeviren: Murat Padar
Yayınevi: Artemis
Sayfa Sayısı: 248
Baskı Yılı: 2017


O SON NEYDİ ÖYLE? Yalancılar cidden çok beğendiğim bir kitap oldu, sonuyla çarptı gitti :D

Cadence, bize köklü ailesini anlatıyor kitapta. Sinclair ailesi, bizim bildiğimiz şekliyle Ziyagiller aslında :D Büyükbaba Sinclair'in bir adası var ve tüm aile yazları oraya gidiyor. Tabii ailede entrika, çekişmeler falan da hiçbir zaman eksik olmuyor. Cadence de her yazını "Yalancılar" dediği grupla birlikte geçiriyor. İki kuzeni ve bir de teyzelerinden birinin sevgilisinin kuzeniydi galiba: Johnny, Miren ve Gat.

Olaylar böyle ilerleyip giderken Cadence'in başına bir şey geliyor. Bilincini kaybettiği sıralarda biz de hiçbir şey göremiyoruz tabii. Denizde bulunuyor önce, sonra da bir hastane odasında uyanıyor. Ve neler olduğunu hatırlamıyor. Buradan sonraki kısımda da Cadence'in neler olduğunu yavaş yavaş hatırlamasını okuyoruz ve sonra o SON! Neler olduğu ortaya çıkınca "vay be!" dedim.


Bu tarz kitapları okurken size şöyle bir tavsiyem olabilir: Kitapları didiklemeyin! Ben her zaman öyle yapıyorum ve her seferinde sanki ilk kez böyle bir kurgu okuyormuşcasına şaşırıyorum. Aksi halde, neler olduğunu bulmaya çalışırsanız, özellikle bu kitap için, ufacık bir dikkatle olayı çözmeniz işten bile değil. Ama bence gerek yok, kitapları kurgularını ortaya çıkarmak için okuduğumuzu düşünmüyorum :D

Dediğim gibi, güzel bir kitaptı. Ters köşe yapan, inanılmaz akıcı, bir çırpıda bitirecek bir kitap arıyorsanız Yalancılar'ı en kısa zamanda elinize alın.

Özgün konu ve güzel bir kurgu (%35): 4/5
Çok özgün olduğunu söyleyemem, daha önce de bu tarz kurgular okudum ama güzeldi. 

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 5/5
Çok akıcıydı, tek oturuşta bitirmelik :D 

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 4/5
Güzeldi.  

Orijinal isim (%10): 5/5
We Were Liars!

Güzel kapak (%5): 2/5 
Kapağını ben çok sevemedim ya :D 

Final puanı: 4,45

22 Şubat 2017 Çarşamba

Everything Everything

Kitap Adı: Everything Everything
Kitap Yazarı: Nicola Yoon
Yayınevi: 
Delacorte Books
Sayfa Sayısı: 306
Baskı Yılı: 2015


Bu kitap zaten okuma listemde yer alıyordu.  Bu yıl her ay bir İngilizce kitap okuma planım için Şubat ayına da bu kitabı yazmıştım. Yakın zaman önce de tesadüfen filminin çıkacağını öğrendim. Güzel bir tesadüf oldu :D

Okumaya başlamadan önce bu kitabı paylaştığımda birden fazla kişi çok beğeneceğimi söylemişti. Gerçekten çok beğendim. Okuması çok keyifli, aslında biraz da üzücü ama güzel bir kitaptı.

Kitabı bize 18 yaşındaki Madeline anlatıyor. Kendisinde SCID olarak bilinen "ağır kombine immün yetmezlik" var. Yani bağışıklık sistemi çok zayıf, dünya üzerindeki herhangi bir şey, belki havanın kendisi bile onu hasta edip ölümüne sebep olabilir. Bu nedenle de evden hiç dışarı çıkmıyor. Eve kimse de gelmiyor zaten. Sadece annesi ve kendisiyle ilgilenen hemşire girebiliyor eve.

Madeline böyle, kendi halinde, bolca kitap okuyan bir kızken yan evlerine birileri taşınıyor ve Madeline de komşu çocuğu Olly'ye aşık oluyor ve maceraları böyle başlıyor.



Kitap zaten böyle çok tatlı, güzel bir şekilde ilerlerken hiç beklemediğim bir şey oldu. HİÇ BEKLEMİYORDUM BÖYLE BİR ŞEYİ. Bu hem kitabın heyecanını arttırdı hem de gerçekten daha çok beğenmemi sağladı.

Bu arada şimdi baktım, kitabın Türkçesi Pena Yayınları tarafından çıkarılmış. Aynı zamanda fragmanını da izledim. Birincisi Olly hiç hayal ettiğim gibi değil. İkincisi e-mail ile haberleşmeleri daha tatlıydı bence, cep telefonu olmamış. Şimdiden söyleyebilirim ki filmden kitap kadar keyif alamayacağım :D

Kitabı tatlı ve orijinal yapan şey de aralarda gördüğümüz Madeline'ın yazdığı not kağıtları, listeler, ödevler gibi bir sürü detaydı. Kitapta beni rahatsız eden tek şey Madeline'ın bazı kitaplarla ilgili spoiler vermesiydi, pat diye sonunu falan söylüyordu. NEDEN? :D

Kitabı okumanızı mutlaka tavsiye ederim. En sevdiğim alıntıyı da bırakayım şuraya:

"How is it possible than humans invented something as amazing as an airplane and something as awful as a nuclear bomb?"


Özgün konu ve güzel bir kurgu (%40): 4/5
Güzeldi!


Sürükleyici ve akıcı olma (%50): 5/5

Gün boyunca başına otursanız tek günde bile biter bence. 

Baskı kalitesi (%5): 5/5
E-book olarak okudum ama edisyonunda falan bir problem yoktu. 

Güzel kapak (%5): 4/5
Kapağı tatlı. 


Final puanı: 4.55

21 Şubat 2017 Salı

Bir İz Bırak (Carve the Mark, #1)

Kitap Adı: Bir İz Bırak
Özgün Adı: Carve the Mark
Kitap Yazarı: Veronica Roth
Çeviren: Uğur Mehter
Yayınevi: Artemis
Sayfa Sayısı: 569
Baskı Yılı: 2017


Veronica Roth yıldızımın barışamadığı yazarlardan biri. Yazarla ilgili şöyle bir düşüncem var: Bence Roth'un kalibresi belli. Kapasitesinin ve yeteneğinin bir sınırı var ve tıpkı Uyumsuz serisinde olduğu gibi bu kitapta da o sınırı geçememiş. Kitap kötü müydü? Kesinlikle hayır. Ama harika da değildi. Favori hiç değildi.

Genel olarak fikri beğendim. Özellikle işte gezegenleri çevreleyen, her insanda farklı bir etki, bir yetenek uyandıran akım fikrini gerçekten çok beğendim. Ama onun dışında ortalamaydı yani. Beni heyecanlandıran bir şey olmadı, sayfaları merakla çevirmemi sağlayacak bir şey olmadı.

Ayrıca anlayamadığım bir şey vardı. Kitapta iki anlatıcı var ve birinin bölümlerinde birinci tekil şahıs varken dipğerinde üçüncü tekil şahıs anlatımı kullanılmış. Neden? Yani neden böyle bir şeye ihtiyaç duymuş ki? :D

Şunu da söylemeliyim ki kitap ÇOK UZUN! 600 sayfaya yakın bir kitap yazıyorsanız içeriğin su gibi olması lazım, konunun mükemmel olması lazım, sürükleyiciliğin tavan yapması lazım. Yoksa bu kitap bitmez, bitmiyor! :D Bir de seri olduğunu düşündükçe bana fenalık basıyor yani :D



Öyle işte. Kitabın kötü olduğunu asla söylemiyorum. O yüzden göz atın, ilginizi çekiyorsa alıp okuyun. Ama bu yazar beni tatmin etmiyor, edemiyor :D Mesela bu yorumu yazarken olabildiğinde objektif kalmaya çalıştım çünkü Edgar Casey Akademisi gibi muazzam bir kitabın üzerine okuyunca bu kitap sadece "eh" olabilir yani. Ama ikisini çok karıştırmamaya çalışıyorum :D 


Özgün konu ve güzel bir kurgu (%35): 3/5
Ortalama. 

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 3/5
Bu da ortalama. 

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 4/5
Güzeldi, bir problem yoktu. 

Orijinal isim (%10): 5/5
Carve the Mark!

Güzel kapak (%5): 4/5 
Kapak ilgi çekici, şu altın rengi detaylar güzel. 

Final puanı: 3,3

13 Şubat 2017 Pazartesi

Edgar Allan Poe Kısa Hikayeleri: Kuzgun, Morgue Sokağı Cinayetleri veDiğerleri - NTV Çizgi Klasik

Kitap Adı: Edgar Allan Poe Kısa Hikayeleri: Kuzgun, Morgue Sokağı Cinayetleri ve Diğerleri
Özgün Adı: Nevermore
Kitap Yazarı: Edgar Allan Poe
Çeviren: Kutlukhan Kutlu
Yayınevi: NTV
Sayfa Sayısı: 128
Baskı Yılı: 2011


Yakın zaman önce NTV'nin bu çizgiroman serisini toplamıştım. Edgar Allan Poe da uzuuun zamandır okumak istediğim bir yazardı. O yüzden daha çok bekletmeden okuyayım dedim.

Öncelikle bu çizgiromanda Poe'nun en popüler hikayelerine yer vermişler. Toplamda 9 hikaye var ve bir de sonda iki sayfalık, Poe'nun hayatını anlatan çizimler var. Tabii ki ilk hikaye Kuzgun'du. Kuzgun'u okuduktan sonra epey şaşırdım :D Hiç beklediğim gibi değildi. Ne bekliyordun diye sorsanız cevap veremem ama bunu beklemiyordum :D

Ben böyle düşünürken, Goodreads'de bir yoruma denk geldim. Bu hikayeler Poe'nun orijinal hikayeleri değil, uyarlamaymış. Benim dikkatimi çekmemişti ama bu yorumu yazan kişi hikayelerde geçen taksilere, ambulanslara falan dikkat çekmiş ve hikayelerin orijinallerini okumadan bu kitabı okumanın çok da uygun olmadığını söylemiş. Orijinal versiyonlarını okumadığım için bir şey diyemiyorum :D



Kuzgun dışında Kuyu ve Sarkaç, Bay Valdemar Vakasına Dair Gerçekler, Morgue Sokağı Cinayeti, Usher Evinin Çöküşü, Kara Kedi, Oval Portre, Geveze Yürek ve Kızıl Ölümün Maskesi isimli hikayeler bulunuyor. Benim en sevdiğim Geveze Yürek oldu sanırım.

Tahmin edebileceğiniz gibi Poe'nun hikayeleri oldukça iç karartıcı ve sıradışıydı. Çizimlerin de hikayelere uygun olduğunu düşünüyorum. Hepsi karamsar, biraz puslu, çok net olmayan çizimlerdi. 

Kuzgun'un bir de orijinal versiyonunu okumak istiyorum. Umarım daha çok sevebilirim :D


Özgün konu ve güzel bir kurgu (%35): 3/5
Fena değildi. 

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 4/5
Çizgiroman yani :D

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 4/5
Nazım şeklinde olduğu için özellikle Kuzgun'un çevirisini beğendim. 

Orijinal isim (%10): 0/5
Kuzgun hikayesinde, kuzgunun sürekli tekrarladığı "Nevermore"muş orijinal adı. 

Güzel kapak (%5): 4/5 
Kapağı güzel. 

Final puanı: 3,25

Edgar Casey Akademisi

Kitap Adı: Edgar Casey Akademisi
Özgün Adı: A World Without You
Kitap Yazarı: Beth Revis
Çeviren: Yasemin Bayraktar
Yayınevi: Olimpos
Sayfa Sayısı: 380
Baskı Yılı: 2017


BU KİTAP HARİKAYDI! Evrenin Ötesi serisinden beri Beth Revis'i çok seviyorum, biliyorsunuzdur. Bu kitabını da çok merak ediyordum ve çevrildiğinden hiç haberim yoktu. D&R'da gezinirken tesadüfen gördüm ve zaten birkaç gün sonra da sipariş vererek kitabı aldım.

Gerçekten çok güzeldi. Yani güzel bir şeyler bekliyordum zaten ama bu kadarını beklemiyordum. Evrenin Ötesi biraz distopya, bilimkurgu karışımı bir şeydi. Yazar bu kitapta çok farklı bir şey denemiş ve yine mükemmel olmuş! Bence böyle farklı bir türe geçmek, farklı şeyler yazmak çok zordur, her yazar bunu başaramaz.

Kitap Bo ve onun kardeşi Phoebe'nin bakış açılarından anlatılıyor. Bo'nun zamanda yolculuk yapabilme gücü var. Güçlerini keşfettiği bir tür ataktan sonra özel bir okula gönderiliyor. Edgar Casey Akademisi olarak bilinen bu okula böyle özel güçleri olan çocuklar alınıyor ve topluma uyum sağlamaları, normal bir hayat sürmeleri hedefleniyor. Bo'nun sınıfındaki diğer çocukların da ateşi kontrol edebilme, zihin gücüyle nesneleri hareket ettirme, ölülerle konuşma, görünmez olma gibi güçleri var. 

Kitap böyle başlıyor işte. Kitabı okumaya devam ederken, bir şeyler olmaya başlıyor. O inandığınız, gördüğünüz dünya çatırdamaya başlıyor. Bo gerçekliği kaybetmeye başladıkça, siz de onunla birlikte neyin gerçek olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz ve kafanız karışıyor. Sanki ben de gerçeklik algımı kaybetmişim, hiçbir şeye güvenemezmişim gibi hissettim.



Yazar sonra da size burada verdiği bu yeni gerçeklik üzerinden ilerlemeye başlıyor. Neler olduğunu öğrendikçe şok oluyorsunuz. Ama artık olay çözüldü, durumlar böyleymiş derken... Sondan ikinci sayfada ufacık bir sahne gösteriyor size, Bo bir şeyler diyor sadece. Aslında çok önemsiz, tesadüf gibi gözükebilecek bir şeyler. Ama aslında o kadar kilit bir şey ki, yine olayı çözdüm deyip inandığınız her şey çöküyor.

Şimdi hangisi doğru? HANGİSİ DOĞRUYDU! :D Eğer ikincisi doğruysa Bo, o sonda yaptığı şeyi nasıl yaptı? Kitabı bitirince hemen Goodreads yorumlarını okudum ve gördüm ki herkesin kafası karışmış ve herkes benim sorduğum soruyu sormuş. Bazıları, "yazar sonunu bize bırakmış." derken bazıları "tabii ki ikincisi doğruydu, bu kitap en başta sandığınız gibi bir kitap değil." demiş.

Ben ikincisine daha yakınım ama her türlü çok güzeldi kitap. Böyle bir konuyu bu şekilde işlemek müthiş bir fikir, gerçekten çok orijinal. Daha önce böyle bir şey görmedim ben! :D


Kitapta aynı zamanda parçalanmaya başlamış bir aile var. Bo'nun ailesi de gerçekten çok iyi tasarlanmış ve aralarındaki bu çatırdayan ilişkiler çok güzel verilmişti. Kitapta Phoebe'nin bakış açısından bölümler olması da gerçekten kitabı çok yükseltiyor ve güzelleştiriyordu.

Bunu söylemek için çok çok erken biliyorum ama yine de söyleyeceğim :D Eğer, daha iyisi gelmezse büyük ihtimalle "2017'nin En İyi Kitabı" olarak Edgar Casey Akademisi'ni göreceğiz.


Özgün konu ve güzel bir kurgu (%35): 5/5
ÇOK GÜZELDİ!

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 5/5
Sabah okumaya başlasam bir günde bitiririm ben bu kitabı :D

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 2/5
Üzülerek söylüyorum ki sanırım ilk baskı olduğu için çok fazla yazım hatası vardı :(

Orijinal isim (%10): 0/5
Sensiz Bir Dünya aslında :(

Güzel kapak (%5): 4/5 
Kapağı güzel. 

Final puanı: 4,3

11 Şubat 2017 Cumartesi

Canavarın Çağrısı

Kitap Adı: Canavarın Çağrısı
Özgün Adı: A Monster Calls
Kitap Yazarı: Patrick Ness
Çeviren: Arif Cem Ünver
Yayınevi: Delidolu
Sayfa Sayısı: 219
Baskı Yılı: 2016


Fark ettiniz mi bilmiyorum, Patrick Ness'in etrafında dolanıyorum ama esas kitaplarını bir türlü okumuyorum :D Canavarın Çağrısı da o etrafta dolanmalık kitaplardan. Kitabın başındaki önsöze göre kitabın temel kurgusu Siobhan Dowd'a aitmiş. Vakitsiz bir kanser sonucu kitabını tamamlayamadığı için Patrick Ness yazmış kitabı.

Aslında herkes resimli baskısının daha güzel olduğunu söylüyor ama alışveriş yaparken hiç aklıma gelmemişti benim, o yüzden bunu almış bulundum.



Kitapta bir çocuk var, Conor. Annesi kanser tedavisi görüyor. Conor bir gün bahçelerindeki bir porsuk ağacının canlandığını ve ona seslendiğini görüyor. Önceleri rüya olduğunu sansa da sonra ağaca cevap veriyor ve böylece konuşmaya başlıyorlar. Ağaç ona üç hikaye anlatacığını, daha sonra da Conor'ın kendi hikayesini anlatması gerektiğini söylüyor.

Patrick Ness'in kesinlikle güzel bir iş çıkardığını söyleyebilirim. Kısacık ama içinize dokunan bir kitap olmuş Canavarın Çağrısı. Kitabı sevdim ve tavsiye ederim. Hatta çizimli versiyonunu alıp okurken bir yandan da o çizimleri incelemek çok daha keyifli olur bence. 


Özgün konu ve güzel bir kurgu (%35): 4/5
Güzeldi.

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 4/5
Tek seferde okunabilirdi. 

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 5/5
Güzeldi.

Orijinal isim (%10): 5/5
Güzel! :D

Güzel kapak (%5): 4/5 
Film baskısı olmasına rağmen kapağı sevdim ben. 

Final puanı: 4,15

10 Şubat 2017 Cuma

Arıcının Çırağı (Marry Russell and Sherlock Holmes, #1)

Kitap Adı: Arıcının Çırağı
Özgün Adı: The Beekeeper's Apprentice
Kitap Yazarı: Laurie R. King
Çeviren: Müge Atalay Bayyurt
Yayınevi: Portakal Kitap
Sayfa Sayısı: 362
Baskı Yılı: 2017


Arıcının Çırağı'nı çıktığı günden beri çok merak ediyordum. Çünkü kapak görselinde ve arka kapak yazısında Sherlock Holmes ile ilgili detaylar var! 

Yazar Sherlock Holmes'ü çok farklı, daha önce hiç görmediğim bir şekilde işlemiş. Bu kitapta Sherlock artık emekli olmuş, başka bir yere taşınmış ve orada arıcılık ile vakit geçiriyor. Marry Russell isimli genç kız da bir gün, tesadüfen bu yaşlı Sherlock Holmes ile tanışıyor ve böylece maceraları başlıyor.

Marry Russell da aynı Sherlock gibi aslında. Küçücük detaylarla bile karşısındaki insanın hikayesini çıkarabiliyor, akıl yürütmede, kanıt takibinde Sherlock ile yarışacak kadar zeki bir kız.



Marry, kitapta kendini aslında biraz Watson yerine koyarak bize Sherlock ile çözdüğü vakaları anlatıyor. Watson'dan da pek hoşlanmıyor aslında :D Kendisi de Sherlock gibi çok farklı düşünebildiği için, Watson'ın gözünün önündeki şeyleri bile nasıl göremediğine şaşıyor, onun saflığına biraz sinir oluyor.

Kitabı böyle okuyup giderken biraz sıkılmaya başlamıştım, sürekli böyle çözülmüş vakaları mı okuyacağız diye düşünürken, kitabın sonuna doğru bir vaka çıktı ki sormayın! :D Sanki Sherlock dizisinden bir bölüm izliyormuşum gibi hissettim. Gerçekten kitabın heyecanı, kalitesi bir anda arttı.

Sherlock izlemeyi, okumayı seviyorsanız bu kitabı da büyük ihtimalle seversiniz. Hem Sherlock'u daha önce hiç görmediğimiz bir yaşta görüyoruz, hem de Sherlock kadar zeki bir karakter daha var. Gerçekten ilginç bir deneyim! :D


Özgün konu ve güzel bir kurgu (%35): 4/5
Enteresandı.  

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 4/5
Su gibi aktı diyemem ama çok kötü de değildi kesinlikle.  

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 5/5
Güzeldi.

Orijinal isim (%10): 5/5
Güzel! :D

Güzel kapak (%5): 4/5 
Kapak dikkat çekici.  

Final puanı: 4,15

7 Şubat 2017 Salı

To All the Boys I've Loved Before (To All the Boys I've Loved Before, #1)

Kitap Adı: To All the Boys I've Loved Before
Kitap Yazarı: Jenny Han
Yayınevi: Simon & Schuster Books
Sayfa Sayısı: 369
Baskı Yılı: 2014


Biliyorsunuz, Pegasus bu kitabı yakın zamanda çevirdi ve satışa çıkardı. Fuardayken alıp almamak konusunda kararsız kalmıştım ama beğeneceğimden çok emin olamadığım için almadım, e-book olarak okurum demiştim. İşte, okudum da! :D

Konusunu az çok bildiğim için direkt öyle başlayacak diye düşünmüştüm, o yüzden başlarda biraz afalladım, ne oluyor niye öyle gitmiyor diye :D Ama sonra işler rayına girdi, ben de keyifle okudum kitabı.

Kitabı sevdiğimi gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Kitabın adı ve kapağı nedense bana hani böyle çok aşırı bayacak, yapış yapış aşk okuyacakmışım hissi vermişti. Ama gerçekten hiç öyle olmadı. Hatta aksine, çok gerçek, çok doğal, gayet tatlı ve sıcak bir hikaye vardı kitapta.



Lara Jean, gayet tatlı bir kız ve kendisini çok sevdim, daha önce platonik sayılabilecek şekilde aşık olduğu beş erkeğe mektup yazmış. Ama kendi kendine yazmış yani, mektupları göndermek gibi bir niyeti kesinlikle yok. Ama sonra bir şeyler oluyor ve mektuplar sahiplerine gönderiliyor. Ve Lara Jean kendini oldukça zor durumlarda buluyor.

Hikaye aslında çoğunlukla o erkeklerden biriyle -aslında ikisiyle de diyebiliriz- geçse de biz Lara Jean'in yazdığı tüm mektupları okuyor ve tüm erkeklerle de karşılaşıyoruz.

Dediğim gibi bence gayet sıcak, okuması keyifli ve eğlenceli bir kitaptı. Bu tarz okumayı sevseniz de sevmeseniz de bu kitabı öneriyorum. Bence seveceksiniz :D


Özgün konu ve güzel bir kurgu (%40): 4/5
Bence güzeldi, ben sevdim. 


Sürükleyici ve akıcı olma (%50): 4/5

Bu da iyiydi.

Baskı kalitesi (%5): 5/5
E-book olarak okudum ama edisyonunda falan bir problem yoktu. 

Güzel kapak (%5): 3/5
Kapağı çok iyi de değil çok kötü de değil bence. 

Final puanı: 4

1 Şubat 2017 Çarşamba

Yıldız Gemisi (Starflight, #1)

Kitap Adı: Yıldız Gemisi
Özgün Adı: Starflight 
Kitap Yazarı: Melissa Landers
Çeviren: Demet Orhan
Yayınevi: Go!
Sayfa Sayısı: 429
Baskı Yılı: 2017


Ben uzaylı, uzay gemili şeyler bayıldığım için Yıldız Gemisi geldiğinde çok fazla bekletmeye gönlüm razı olmadı, hemen başladım. Zaten ilk gün de 200 sayfa okumuş bulundum :D

Yıldızlar arası yolculuğun artık rutinleştiği bir dünyadayız. Ama tabii ki yine para gerekiyor ve Solara'nın parası yok. Yetiştirme yurdunda büyümüş ve şimdi "Dış Diyar" denen yere gidip kendine yeni bir hayat kurmak istiyor. Seyahati boyunca verdiği hizmetlerin karşılığı olarak bilet parasını çıkarmayı planlayarak birilerini bulmaya çalışıyor. 

Ancak bulabildiği tek kişi, onunla sürekli dalga geçen, eski okul arkadaşı, zengin ve şımarık Doran oluyor. Kendisi Doran'ın hizmetçisiyken bir şeyler oluyor ve roller değişiyor, Doran kendini bir anda hizmetçi olarak buluyor. Ve olaylar böyle başlıyor :D



Kitabı okurken gerçekten keyif aldım. Ama şu eleştiriyi de yapmadan edemeyeceğim: Aslında kitap boyunca uzaydayız ama yazar bunu hiç mi hiç hissettiremiyor. Uzay gemisinde herkes gayet normal takılıyor, bir yere inip kalkmak fazla kolay. Uzay şartlarını hiç göremedim yani :D

Onun dışında gayet akıcı, kolay okunan bir kitaptı. Sıkışık, yoğun zamanlarınızda, çok kendinizi yormadan okuyabileceğiniz bir şeyler arıyorsanız bu kitabı rahatlıkla tavsiye edebilirim.


Özgün konu ve güzel bir kurgu (%35): 3/5
Uzay şartların hissettirememesi bir eksiklikti bence. 

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 5/5
Çok akıcıydı. 

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 5/5
Güzeldi.

Orijinal isim (%10): 2/5
Buna tam puan veremem, artık takıntıya dönüştü :D

Güzel kapak (%5): 4/5 
Kapak güzel. 

Final puanı: 3,95