30 Nisan 2015 Perşembe

Labirent: Ölüm Emri (The Maze Runner, #4)

Tedavi yok. Kaçış yok. Son aslında sadece bir başlangıçtır.

Kitap Adı: Labirent: Ölüm Emri
Özgün Adı: The Kill Order

Kitap Yazarı: James Dashner

Çeviren: Gizem Yeşildal
Yayınevi: Pegasus
Sayfa Sayısı: 397
Baskı Yılı: 2015

Labirent serisini 4-5 gün önce bitirdim ve hemen Ölüm Emri'ne başladım. Başlamasaydım da olurmuş. Son İsyan'ı okurken sipariş etmiştim. Etmeseydim de olurmuş :D Öyle patlamadan öncesini falan anlatıyor deyince ben çok daha farklı bir hikaye beklemiştim. Kitap hiç beklentilerimi karşılayamadı.

Kitap Thomas'ın labirente gönderildiği günle başlıyor sonra 12 yıl öncesine dönüyor. Orada da Mark diye bir çocuk ve bir grup arkadaşının hayatlarını okuyoruz. Gerçekten kitabın son on sayfasına kadar beni hiç ilgilendirmeyen insanların beni hiç ilgilendirmeyen hayatlarını okuduğumu düşündüm ve çok sıkıldım. 

Ama yazar kitabı bitirip teşekkür falan da ettikten sonra bir bölüm daha koymuş. Hatta bölümün kapak sayfasında ÇOK GİZLİ yazıyor :D Bu 10 sayfalık bölümü de başta niye okuduğunuzu anlamıyorsunuz, sonra son cümlede bu bölümü de 400 sayfa boyunca bu insanların hayatını da niye okuduğunuzu anlıyorsunuz :D



Kitabı bitirene kadar epey düşük puan vermeyi düşünüyordum ama bu son bölüm puanı biraz yükseltti. Ama yine de genel olarak sıkıcı bir kitaptı. Aslında kitap boyunca bir sürü aksiyon oluyor ama nedense beni ilgilendirmedi :D Öyle bitsin diye okudum, Labirent serisinin hatırı olmasa kitabı yarım bile bırakırdım. Bir gözüm de Çırak'taydı, ona başlamak istiyordum, bunun da etkisi olabilir :D

Labirent Serisi müthişti, gerçekten şiddetle öneririm ama bu kitap olmamış. Bence bu kitap biraz satsın diye öylesine yazılmış. Çünkü kafamdaki sorularıma hiç cevap bulamadım. Dünyaya ne olmuş mesela, güneş patlamaları niye olmuş, bilmiyoruz. Işılla ilgili bile çok az şey öğrendiğimi düşünüyorum. Keşke Dashner bunu yazacağına Thomasların hikayesini devam ettirseydi. 

Çok merak ettiyseniz okuyun ama okumasanız da bence çok bir şey kaybetmezsiniz.

Özgün konu ve kurgu (%35): 3/5
Eh, idare ederdi.

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 2/5 
Ben okurken bayağı sıkıldım

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 5/5
Çeviride bir sıkıntı yok, Pegasus böyle sorunlar çıkarmıyor zaten :D

Orijinal isim (%10): 5/5
Tam çeviri, sonunda! :D

Güzel kapak (%5): 4/5 
Kapakta güneş patlaması var, güzel! 

Final puanı: 2,9


27 Nisan 2015 Pazartesi

Labirent: Son İsyan (The Maze Runner, #3)

Artık yalan yok.

Kitap Adı: Labirent: Son İsyan
Özgün Adı: Death Cure

Kitap Yazarı: James Dashner

Çeviren: Gizem Yeşildal
Yayınevi: Pegasus
Sayfa Sayısı: 380
Baskı Yılı: 2015

Bu seri de bitti. 3 kitaplık Labirent Serisi'ni okuduğum için gerçekten çok mutluyum. Yaklaşık 10 gündür bu dünyanın içindeyim ve 1200 sayfa kadar okudum. Hiçbir sayfada mı akıcılık kaybolmaz, tempo düşmez? Adam yazmış işte, düşmüyor :D Bu kitap ayrıca kendi okuma rekorlarımı kırmamı sağladı. Hem bir saatte okuduğum sayfa sayısında, hem de kitapları bitirme hızımda yeni rekorlara imza attım :D 

Seri bitti ama hiç boşluğa düşmedim. Ben böyle kitaplar bitince bir kalırım, şimdi ne yapacağım falan diye :D Ama bunda olmadı, çünkü güzel bitti. Sonunu beğenmeyenler olmuş ama ben beğendim, insan ırkını kurtarmak için böyle bir şey yapmak hiç aklıma gelmemişti :D



Konuyu yine anlatmayacağım :D Labirent'ten çıkan, Alev'i geçen Thomas ve arkadaşları tabii ki rahata eremiyor ve başlarına yine bir sürü şey geliyor işte :D Şu anda ek kitap olan Ölüm Emri'ni okuyorum. Seri boyunca merak ettiğim ama henüz cevabını alamadığım noktaları da Ölüm Emri'nde öğrenmeyi umuyorum.

Kitaplar çok güzel işte ya, yazacak bir şey yok. Daha önce de söylemiştim, eleştirirsem taş olurum :D

Özgün konu ve kurgu (%35): 5/5
Biliyorsunuz artık, süper!

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 5/5 
İnsan ara sıra sıkılır bir şey olur ama yok :D

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 5/5
Bu kitapta bir kaç kelime hatası gördüğümü hatırlıyorum ama önemli değil.

Orijinal isim (%10): 0/5
Üzgünüm ama Pegasus üçüncü kitapta orijinal isimden tamamen kopmuş.

Güzel kapak (%5): 4/5 
Kapaktaki İSYAN binası gibi bir şey galiba :D Fena değil.

Final puanı: 4,45

24 Nisan 2015 Cuma

Labirent: Alev Deneyleri (The Maze Runner, #2)

Kural yok. Yardım yok. Ya başarırsın ya ölürsün.

Kitap Adı: Labirent: Alev Deneyleri
Özgün Adı: The Scorch Trials

Kitap Yazarı: James Dashner

Çeviren: Gizem Yeşildal
Yayınevi: Pegasus
Sayfa Sayısı: 396
Baskı Yılı: 2015

İkinci kitabı hasta olduğum için ilkinden daha uzun süre bitirebildim ama bu da en az ilki kadar harikaydı. İlk kitabın sonunda deneylerin ikinci aşamasına geçildiğini öğrenmiştik ama neler olacak hiç bilmiyorduk ve olaylar olaylar :D Ya gerçekten bu çocuklar nasıl hayatta kalabiliyor anlamıyorum, ben daha labirentin ilk günlerinde ölmüş olurdum, hiç böyle hayatta kalma becerilerim yoktur :D

Neyse, bu kitapta Labirent deneyiyle ilgili bir sürü şey öğrendik. Hatta bomba şeyler öğrendik. Ben okuduğumda çok şaşırmıştım, (çok ipucu vermeden şu kadarını söyleyeyim :D) deneylerin bu kadar büyük çaplı olduğunu hiç düşünmemiştim.

Seri ikinci kitapta da hiç tempo kaybetmedi. Bazen öyle olur, ilk kitapta bütün bombalar patlar sonra ikinci kitap biraz durgun geçer. Labirent serisi hiç öyle yapmıyor. Hatta ikinci kitabı bitirince "Artık yeter be, şu çocuklar bir gün yüzü görsün bir nefes alsın." dedim :D


Kitabın konusunu falan anlatmıyorum. Artık çoğunuz biliyorsunuz zaten, bilmiyorsanız da bu ara kitap. O yüzden söyleyeceğim her şey ilk kitaba spoiler olabilir. Zaten konusunu blog yazılarından falan öğrenmeye çalışmayın. Hala okumamış olma hatasındaysanız, hemen koşun gidin alın okuyun :D

Üçüncü kitaba da dün başladım, 50 sayfa falan okudum o da olayların kaldığı yerden devam ediyor ama ben artık ne okumak istiyorum biliyor musunuz? Biraz İSYAN'ı tanımak istiyorum biraz da dünyaya tam ne olarak ne oldu, neden oldu, olmadan önce neler yaşanıyordu bunları öğrenmek istiyorum.  Ama bu kadar iyi kurgulanmış bir kitabın bunları atlayacağını da sanmıyorum. Dashner o işi de halletmiştir :D

Ama şeyi sevmedim, Thomas'ın iki kız arasında kalmasını. Ya bıkmadınız mı bu saçmalıklardan :D Ya sen James Dashner'sın, yazdığın seri belki milyonlar sattı, niye Canan Tan gibi klişe yazıyorsun :D 

Son olarak kitabın sonu yine oha dedirtecek, üçüncü kitaba koşturacak bir sürü über şaşırtıcı detayla bitti. Yine söylüyorum, alın okuyun :D

Özgün konu ve kurgu (%35): 5/5
Efsane!

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 5/5 
Kitap hiç mi tempo kaybetmez?

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 5/5
Bu da süper

Orijinal isim (%10): 4/5
Buradan yine azıcık puan kırsam mı diye düşündüm taşındım ve kırıyorum :D

Güzel kapak (%5): 5/5 
Hikayeyle alakalı kapaklar olması güzel. Kapağın ne olduğunu kitabı okuduktan sonra anladım yine :D

Final puanı: 4,9


20 Nisan 2015 Pazartesi

Labirent: Ölümcül Kaçış (The Maze Runner, #1)

Kitap Adı: Labirent: Ölümcül Kaçış
Özgün Adı: The Maze Runner

Kitap Yazarı: James Dashner
Çeviren: Gizem Yeşildal
Yayınevi: Pegasus
Sayfa Sayısı: 406
Baskı Yılı: 2014


Kitap o kadar güzeldi, o kadar güzeldi ki böyle bir kitabı beğenmedim dersem taş olurum :D Tabii ki beğendim, hatta bayıldım. Soluksuz okudum ve ilk kitap elimde olduğu halde şimdiye kadar okumadığım için de kendime çok kızdım.

Herhalde kitabı okumayan kalmamıştır zaten ama ben yine de azıcık konudan bahsedeyim. Ana karakterimiz Thomas bir gün bir asansörde uyanır ve adı dahil hiçbir şeyi hatırlamıyordur. Asansör onu Kayran'a bırakır ve orada kendi gibi bir grup erkekle karşılaşır. Kayran bir labirentin içindeki açık bir alan ve Kayran'dakiler 2 yıldır labirenti çözerek oradan çıkmaya çalışmaktadırlar.

Ya kitap gerçekten çok güzel. Kesinlikle okuduğum en enfes en sürükleyici kitaplardan biri. Okurken şu dikkatimi çekti: Açlık Oyunları'nda da çocukları kullanmışlardı, burada da öyle. Yine 15-16 yaşlarındaki erkek çocuklar bir labirente kapatılıyorlar. Merak ediyorum, gelecekte gerçekten bu kadar delirip saçma sapan emellerimiz için çocuklara bunu yapacak mıyız?



Kitabı Cumartesi akşamı bitirdim, Pazar günü hemen ikinci kitaba başladım, şu anda yarısına falan geldim. Bu sabah da oturup filmini izledim. Film inanılmaz değişmiş ya ancak bir hikayeyle bu kadar oynanır yani :D

Bir kere haritalar yerine maket var. Labirent maketi :D Orada çocuklar yiyecek yemek bile bulamıyor, kutudan gelmese açlıktan ölecekler ama maket yapacak malzemeyi bulmuşlar :D Tava'nın olmaması da dikkatimi çekti, niye çıkarmışlar anlamadım. Ayrıca ızdırap verenler tarafından sokulunca kullanılan tedavi de yok, Teresa'nın cebinden aşı çıkıyor onunla yapıyorlar :D

Izdırap verenler apayrı bir olay zaten, Thomas'ın öldürdüğünden bir parça alıyorlar, onunla çıkışı buluyorlar. Uçurumu hiç göstermeyince çıkışı nasıl yapmışlar diye merak ettim, o da bambaşka bir fiyasko :D Bıçak böceklerini de duvar yapmışlar, baya böyle dönen duvarlar :D Thomas'ın labirentte geçirdiği gece de farklıydı. Ya hadi bazı şeyleri anlarım, çok maliyetli falan olacaktır o yüzden değiştirirsin ama orada kaldıkları yılı niye değiştiriyorsun? Filmde 2 değil 3 yıldır labirentteler. Bu ne kazandırdı yani hiç bilmiyorum :D

Neyse kitap muhteşem ötesi ama film hikayeyi bilen biri için rahatsız edici bir sürü değişiklik barındırıyor. Ama kitabı kesinlikle okuyun. Hemen şu an gidin, alın ve okuyun.


Özgün konu ve kurgu (%35): 5/5
Müthiş bir kurguydu, çok iyiydi.

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 5/5 
Elimden bırakamadım, saatlerce okudum :D

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 5/5
Çeviri de çok güzel baskısı da harika.

Orijinal isim (%10): 4/5
İçim kan ağlıyor ama bundan puan kıracağım, ucundan yakalamışlar ama kitabın isminin tam çevirisi bu değil.

Güzel kapak (%5): 5/5 
Kapağın en başta ne olduğunu anlamamıştım ama filmi izleyince anladım :D Güzel kapak.

Final puanı: 4,9



17 Nisan 2015 Cuma

Trendeki Kız

Rachel her gün aynı trene binip aynı çifti izliyordu. Çiftin başına gelenleri bütün ülke duyduktan sonra, hayatlarına dâhil olmaya karar verdi.

Kitap Adı: Trendeki Kız
Özgün Adı: The Girl on the Train

Kitap Yazarı: Paula Hawkins
Çeviren: Aslıhan Kuzucan
Yayınevi: İthaki
Sayfa Sayısı: 360
Baskı Yılı: 2015


Trendeki Kız'ı Obur Kitaplık'ın çekilişinden kazanmıştım, tekrar teşekkür ederim. İthaki yine Marslı'da olduğu gibi mükemmel bir pr çalışması yürüttü, kitabın her yerde reklamları döndü, kitap da zaten çok sevildi. Yayımlandığı andan sadece 72 saat sonra polisiye kategorisinde D&R'da ilk sıraya yükseldi. Sadece Amerika’da ilk 6 haftada 230.000 adet satıldı.

Normalde kitap bana gelir gelmez okuyacaktım ama vizelerim başlıyordu ve bu kadar merak ettiğim bir kitabı vizelerle harcamak istemedim :D O yüzden vizelerim bittikten hemen sonra okumaya başladım ve 4 günde bitirdim.Son gün neredeyse 200 sayfa falan okudum çünkü kitabı biraz okuyup bırakıyorum ama olmuyor. Merak ediyorum yeniden elime alıyorum :D




Kitabı okumaya başlamadan önce seyahat romanı gibi bir şey sanıyordum. O yüzden olayın gerilime, cinayete doğru gittiğini görünce bir şaşırdım :D Ama çok iyi oldu kitabı okumak çok keyifliydi. Rachel'ı çok sevdim. Mezun olmaya yaklaştıkça her insana potansiyel vaka olarak bakıp, acaba bu sorunla nasıl çalışılır diye düşünmeye başladım :D Rachel da üzerinde uzuun uzun çalışılması gereken bir danışan olurdu. Alkol sorunu var, bitirilmemiş bir yığın işi var, sevgilisinden ayrılmış, işten kovulmuş, ve bazen inanılmaz black-out'lar yaşıyor. Deli gibi içip sonra yaptığı/söylediği/yaşadığı hiçbir şeyi hatırlamıyor.

İşte bu Rachel, her gün sabah ve akşam trenle seyahat ediyor ve her gün evlerinin önünden geçerken bir çifti gözlemliyor. Onlara kendi kafasında isimler veriyor, ne iş yaptıklarını seçiyor hatta onlarla arkadaş oluyor. Sonra bir gün Jess diye adlandırdığı kadın kaybolunca Rachel için de her şey değişiyor.

Gerçekten okuması çok keyifli bir kitaptı. Siz okumayı bıraksanız da o sizi bırakmıyor :D Hadi puanlamaya geçelim o halde


Özgün konu ve kurgu (%35): 5/5
Trende başlayan olay çok farklı yerlere gitti, çok güzeldi.

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 5/5 
Deli gibi sürükleyiciydi :D

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 5/5
Sadece bir kelimede yazım hatası gördüğümü hatırlıyorum. Her şey çok güzeldi.

Orijinal isim (%10): 5/5
Bu da süper! :D

Güzel kapak (%5): 5/5 
Ya kapak müthiş, gerçekten penceresi var. Kesinlikle harika!

Final puanı: 5

Bu kitap benden tam puanı alan ilk kitap oldu. Gerçekten de hak ediyor!


14 Nisan 2015 Salı

Karıncalar: Olağanüstü Bir Algılama Biçimi (La Saga des Fourmis, #1)

Bu iki satırı okumak için size gerekli olan bir kaç saniye içinde yeryüzünde 40 insan ve 700 milyon karınca doğmaktadır.

Kitap Adı: Karıncalar: Olağanüstü Bir Algılama Biçimi
Özgün Adı: Les Fourmis

Kitap Yazarı: Bernard Weber
Çeviren: Radi Başgut
Yayınevi: Arion
Sayfa Sayısı: 288
Baskı Yılı: 2002


Bu kitabı tam 9 günde bitirebildim. Çünkü vize haftamdı ve bir günde sadece minibüsteyken 10 sayfa falan okuyabildim. Cuma günü tam her şey bitti rahatladım derken Pazartesi teslim etmem gereken bir ödev çıktı ve onunla uğraştım. Bir de bu Perşembe bir sunumum var, onu hazırladım, bir sürü çeviri falan yaptım. O yüzden ancak bu yazıyı yazmaya vakit bulabildim :D Aslında kitabı Cuma günü bitirmiştim, ama yazısını şimdi yazabiliyorum.

Karıncalar'ı bana Vikitap'ta önermişlerdi. Güzel bilimkurgular neler, gibi bir başlık açmıştım, onun altında geldi bu öneri. İyi ki de gelmiş. Çevirisi rezalet olsa da kitabı gerçekten çok sevdim. Bence karıncalar başlı başına müthiş bir konuyken buna biraz da bilimkurgu katmak apayrı bir zevk vermiş.

Kitap tahmin edebileceğiniz gibi ana karakterleri insan olmayan kitaplardan. Daha önce bu formatta Kovan'ı okumuştum. O kitapta hep yakındığım şey arıların çok insanlaşmış olmasaydı. Neyse ki Karıncalar'da öyle bir sorun yok. Bildiğiniz karınca bunlar, gerçekten bir karınca nasıl yaşar, ne yapar, bol bol bunları okuyorsunuz. Öyle yataklarda uyuyan, yavrularını beşiklerde sallayan arılar gibi değiller :D 



Biraz içerikten bahsedelim. Kitabın büyük çoğunluğunda karınca sitelerini, orada yaşayan karıncaları, bu sitelerin nasıl işlediğini falan okuyorsunuz. Ama ara ara bir evde yaşayan bir aileyi de görüyorsunuz. Jonathan, bu ailenin babası ve ölen dayısından onlara büyükçe bir ev miras kalıyor. Eşi ve çocuğuyla bu eve yerleşiyorlar. Ama ölen dayı Jonathan'a bir mektup bırakıyor:


"HER ŞEYE RAĞMEN ASLA MAHZENE GİTME"

Evlerinin mutfağında bulunan mahzenden bahsediyor tabii ki. Sonra Jonathan mahzene iniyor, günlerce oradan çıkmıyor, bazı inşaat malzemeleri, betonlar falan alıp orada bir şey yapıyor ve sonra bir gün mahzene iniyor ve bir daha asla geri dönmüyor. Bu mahzenin sırrını kitabın sonuna kadar öğrenemedim ve deli oldum :D 

Bir de dayıdan kalmış bir bilmece var. Bu da kitabın son kısımlarına kadar çözülmüyor, ona da ayrı deli oldum :D Bilmece şöyle: "Altı kibrit çöpüyle dört eşkenar üçgen nasıl yapılır?"  Edmond dayı bu bilmeceyi çözebilmek için bir ipucu da veriyor: "Farklı düşünmek gerek." Bilmeceyi çözebilen olursa yazının altına yorum atsın, bakalım kim çözecek? :D

Edmond Dayı karıncalarla çalışan bir bilim adamı olduğu için onun yazdığı kitaptan ara ara karıncalarla ilgili çok ilginç bilgiler de geçiyor. Kitap gerçekten güzeldi yani, okuduktan sonra karıncalarla ilgili bir kaç belgesel izlemeye karar verdim. Bu arada serinin ikinci kitabı sanırım tükenmiş, elinde olup bana göndermek isteyen olursa gönderebilir yani :D

Özgün konu ve kurgu (%35): 5/5
Karıncalar ve kitabın sonlarına doğru öğrendiğimiz olayla harika bir kitaptı!

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 4/5 
Hem çeviriden dolayı akıcılığı azalmıştı. Hem de evde olanları çok merak ettiğim için karıncalı kısımlarda birazcık sıkıldım :D

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 1/5
Hayatımda gördüğüm en berbat çevirilerden biri. Cümleler arasında zaman uyumu yok, geniş zamandan bir anda geçmiş zaman falan geçiyor. Noktalama işaretleri yanlış yerlerde kullanılmış ya da hiç kullanılmamış. Bölüm geçişleri bile belli değil, pat diye insanlardan karıncalara geçiyor :D

Orijinal isim (%10): 5/5
Yaşasın orijinal isimli kitaplar :D

Güzel kapak (%5): 3/5 
Kapak güzel ya, fena değil.

Final puanı: 4,25

3 Nisan 2015 Cuma

Yerdeniz Büyücüsü (Earthsea Cycle, #1)

Kitap Adı: Yerdeniz Büyücüsü
Özgün Adı: A Wizard of Earthsea

Kitap Yazarı: Ursula K. Le Guin
Çeviren: Çiğdem Erkal İpek
Yayınevi: Metis
Sayfa Sayısı: 187
Baskı Yılı: 2014


"Başını, fırtına yüklü Kuzey Doğu Denizi'nden bir mil kadar yükseğe kaldıran tek bir dağdan oluşmuş Gont Adası, büyücüleriyle ünlüdür." diye başlıyor Yerdeniz hikayesi. Çevik Atmaca'nın yaşadığı yerden başlıyor öykü, daha sonra dünyanın en iyi büyücüsü olmaya kadar geçen zamanlarda neler yaşadığını okuyoruz.


Kitabın yazarı demiş ki: "Sanırım Yerdeniz Büyücüsü'nün en çocuksu yanı konusu. Büyümek, benim yıllarımı alan bir süreç oldu; bu süreci otuz bir yaşında tamamladım ne kadar tamamlanabilirse; o yüzden de çok önemsiyorum. Çoğu genç de önemser. Ne de olsa esas işleri budur: Büyümek."

Kitap gerçekten çocuk kitabı gibi. Ama güzel anlamda yani. Uzun zamandır böyle bir şey okumamıştım. Büyüler, büyücüler, ejderhalar. Biraz da Harry Potter'ı hatırlattı bana. O yüzden de okumak güzeldi. Özellikle Çevik Atmaca'nın büyücü okulunda olduğu bölümü daha çok sevdim.

Dikkatimi çeken gerçek isim verme olayı vardı. Belli bir yaşa gelince çocuklara gerçek isim verme olayı başka bir kitapta da vardı sanki, ama hatırlayamadım. Sizin bildiğiniz bir kitap var mı? Bu hikayede gerçek isimler çok önemli, çünkü gerçek ismini bildiğiniz birini nerede olursa olsun çağırabilirsiniz ve büyüler falan da gerçek isimle daha etkili oluyor.

Bir de kitabın başında bu büyülü dünyayı daha iyi anlayabilmemiz için bir harita var. Seviyorum böyle şeyleri. Hikayeyi daha somut yapıyor bence.

Öyle işte. Kitabı sevdim yani, okumak güzel geldi. Devam kitaplarını da okumak isterim ama daha dört kitap var ya almak istemiyorum :D Zaten 4948366383 tane kitap var sırada :D Ama Tüyap'ta alırım muhtemelen, hatta bir ara gözüm dönerse tek ciltini bile alabilirim. O daha güzel :D

Özgün konu ve kurgu (%35): 5/5
Büyücüler, büyü okulu, harika!

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 4/5 
Ya sanki bir tık sıkıcıydı. Ders çalışıyorum diye parça parça okudum, ondandır belki.

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 5/5
Gayet güzeldi.

Orijinal isim (%10): 5/5
Yaşasın orijinal isimli kitaplar :D

Güzel kapak (%5): 2/5 
Ya kapak hiç güzel değil, çok sıkıcı :D Hani kitabı aldırmayacak cinsten :D

Final puanı: 4,4

2 Nisan 2015 Perşembe

Cerrah (Rizzoli & Isles, #1)

Bugün kadının cesedini bulacaklar. Bugün, geri döndüğümüzü anlayacaklar.

Kitap Adı: Cerrah
Özgün Adı: Surgeon
Kitap Yazarı: Tess Gerritsen
Çeviren: Ali Cevat Akkoyunlu
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 274
Baskı Yılı: 2014


Kanlarından tanıyacağım onları. Raftaki tahlil tüplerini, çikolata kutusunun içindekileri ağzı sulanarak, hangisinin daha lezzetli olduğuna karar vermeye çalışan birinin oburluğuyla seyrediyorum. Her gün görmeme rağmen, kan beni hala heyecanlandırıyor. 

Cerrah, gerçekten çok güzel bir tıbbi gerilimdi. Tıbbi gerilime bayılıyorum (galiba daha önce de söylemiştim bunu :D). Olayların hastahanede/klinikte geçtiği, kurbanlardan birinin ya da katilin sağlık çalışanı olduğu bir gerilim, kendini gerçekten çok çok daha keyifle okutuyor. Cerrah, aynı zamanda Rizzoli & Isles serisinin de ilk kitabı. Catherine Cordell, hastahanede travma bölümünde çalışan bir doktor. Bir de katilimiz var, tecavüz maduru kadınları seçiyor kendine. Onları koli bandıyla yatağa bağlayıp önce kusursuz bir operasyon ve tıbbi enstrümanlarla rahimlerini çıkarıyor, sonra da boğazlarını kesiyor. Zaten bu yüzden 'Cerrah' diyorlar ona.


İlk kitapta dedektif Rizzoli ile de biraz tanıştık. Benim aklımda böyle odun gibi bir kadın belirdi, üzgünüm :D Ama belki ilerde daha çok sevebilirim. Şu an için serinin ilk beş kitabı elimde var. Muhtemelen aralara birer tane başka türden kitaplar sokarak sırayla okuyacağım elimdekileri. Hepsini ard arda okursam sıkılırım diye düşündüm, ben sık sık tür değiştirmeye ihtiyaç duyarım çünkü :D Hem öyle daha keyifli oluyor.

Bu arada tıbbi gerilim olduğu için tıp terimleri havada uçuşuyor tabii ki. Ama bu beni hiç rahatsız etmiyor, hatta ayrı bir tat veriyor bence kitaba. Anlaşılmayı zorlaştırdığını söyleyenler var ama ne olduğuna açıp bakmak çok zor olmasa gerek :D Kitapta sık sık sistolik ve taşikardi kelimelerini görünce neymiş diye anlamlarına baktım. Sistolik, tansiyonun bileşenlerinden biriymiş ve kalp kanı pompaladığında kanın damar duvarına yaptığı basınca deniyormuş. Hastanın sistolik değerine bakarken sanırım kalbin atıp atmadığını kontrol ediyorlar. Taşikardi de kalbin çeşitli sebeplerle normalden fazla atması durumuymuş.

Kitap çok güzel de Tess bile olsa bazı klişelerden kurtulamıyor :D Şu ana kadar olayla ilgilenen polise aşık olmayan kurban görmedim, bunda da öyle oldu maalesef :D Ama güzel yani kitap, ben çok beğendim. Eleştirebileceğim bir şey var mı diye düşündüm, yok :D

Özgün konu ve kurgu (%35): 4/5
Tess'den kötü bir şey çıkmasına ihtimal vermiyorum zaten. Ama ben katilin iyice son sayfalarda çıkmasını daha çok seviyorum. Cerrah'ta herhalde 50 sayfa kala öğrendik ama tempo hiç düşmedi.

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 5/5 
Çok sürükleyiciydi.

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 5/5
Çeviri süper, ah Doğan bir de uzun basmasa kitabı :D

Orijinal isim (%10): 5/5
Aynen çeviri! 

Güzel kapak (%5): 3/5 
Kapak orta halli bence.

Final puanı: 4,55