28 Kasım 2014 Cuma

The Ultimate Book Tag

Merhabaaaa,

Bugün bir de #booktag yapalım istedim. Yabancı bloglardan birinde denk geldim bu booktag'e. Türkçeye çevirip önce kendim cevaplayacağım sonra da birilerini etiketleyeceğim tabii ki :D Bu arada 25 soru var toplamda, bu yüzden hepsini çevirmeyeceğim çok uzun olacak yoksa :D Tag'in orjinal hali için: tık tık



1. Arbada kitap okurken rahatsızlanır mısın?

Ben her yerde okuyabiliyorum valla bana bir şey olmuyor :D

2. Hangi yazarın tarzı tamamen senlik ve neden?

Güzel soru, düşünmek lazım :D Aslında bu soru için yabancı yazarları tamamen elemek lazım diye düşünüyorum çünkü çeviri metinleri okuyoruz ve muhakkak bir şeyler kayboluyor. Yazarın tarzını tamamen göremiyoruz. O yüzden Ahmet Ümit diyorum ya. Bir kitabın akıcılığı benim için çok önemli. Ahmet Ümit'in de hiçbir kitabının akmadığını görmedim henüz :D

3. Harry Potter serisi mi yoksa Alacakaranlık Efsanesi mi? Cevabını desteklemek için 3 sebep belirt.

Alacakaranlık serisini bende okudum ve evet çok beğendim ama tabii ki Harry Potter!

1. Bir kere büyü var, büyücülük okulu var :D
2. Bu kurtadamlarda bağlanma olayı ve gidip bir bebeğe bağlanma mevzusu çok kafamı bozmuştu. İşte şimdi intikamımı aldım :D
3. E bir de Emma Watson tabii ki :D

4. Kitaplarını koklar mısın?

Haha :D Daha önce hiç denememiştim ya :D Şimdi alıp kokladım birkaç tane ama bir esprisi yok işte kağıt :D

5. Kitaplığındaki en ince kitap hangisi?

Kontrbas - Patrick Süskind - 53 sayfa

6. Kitaplığındaki en kalın kitap hangisi?

Limit - Frank Schatzing - 1247 sayfa

7. İyi bir okuyucu olduğun kadar iyi de bir yazar mısın? Geleceğinde yazarlık görüyor musun?

Kesinlikle hayır :D Okumaya devam :D

8. Daha önceden okuyup da nefret ettiğin bir kitabı hediye verecek olsaydın, hangisi olurdu?

Saatleri Ayarlama Enstitüsü :D Okurken sıkıntıdan patlamıştım.

9. Harry Potter ya da Açlık Oyunları'na benzeyen ama daha az bilinen bildiğin bir seri var mı?

Kesinlikle ! Yine Suzanne Collins'in Yeraltı Günlükleri Serisi. Aslında bu seriyi daha önce yazmış ama Açlık Oyunları ile patladı kadın :D En az Açlık Oyunları kadar bayıldığım bir seridir.

10. Zombiler mi vampirler mi?

Zombiler ya :D Özellikle Walking Dead'dekiler bazen çok tatlı oluyor :D

11. Son olarak: Komple aşk romanı mı yoksa biraz aşk sahneleri karıştırılmış aksiyonlu romanlar mı?

Bence hiçbiri ama birini seçmem gerekirse ikincisi tabii ki :D

Sıra geldi etiketlemeye. Şu kadar kişi etiketleyin diyerek sizi sıkıntıya sokmayacağım, istediğiniz kadar kişiyi etiketleyebilirsiniz. Ama bir kişi etiketleyip de bırakmayın tabii de biraz yayılsın, eğlenceli olsun :D

Ben Athena'nın GüncesiOkuma BahçesiHanesusKalemşörlük ve Naz'lı Kitaplık bloglarını etiketliyorum. Hadi bakalım! :D





Otomatik Portakal

Kitap Adı: Otomatik Portakal
Özgün Adı: A Clockwork Orange
Kitap Yazarı: Anthony Burgess
Çeviren: Dost Körpe
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 168
Baskı Yılı: 2007

Otomatik Portakal'ı okumayan/izlemeyen ya da en azından bilmeyen yoktur heralde. Ama kitabın adı niye böyle? Yani ne demekmiş ki o ? Yazar şöyle demiş:
Cockney dilinde (İngiliz argosu) bir deyiş vardır. "Uqueer as as clockwork orange". Bu deyiş, olabilecek en yüksek derecede gariplikleri barındıran kişi anlamına gelir. Bu çok sevdiğim lafı yıllarca bir kitap başlığında kullanmayı düşünmüşümdür. Bir de tabii Malezya'da "canlı" anlamına gelen "orang" sözcüğü var. Kitabı yazmaya başladığımda, rengi ve hoş bir kokusu olan bir meyvenin kullanıldığı bu deyişin, tam da benim anlatmak istediğim duruma, Pavlov kanunlarının uygulanmasına dayalı bir hikayeye çok iyi oturduğunu düşündüm...

Otomatik Portakal kitabını ana karakter Alex'in ağzından okuyoruz. Alex daha 14-15 yaşlarında leş gibi bir hayat yaşayan bir ergen. Pete, Georgie ve Dim adında üç 'kanka'sıyla birlikte uyuşturucu kullanıyorlar. Hırsızlık, gasp, insanlara zarar verme, vandalizm, tecavüz... Karışmadıkları bir suç neredeyse yok. Ama Alex uzun süredir polislere yakalanmamayı da başarıyor bir şekilde.

Fakaat bir gün bir suç işlerken (ne olduğunu okuyup keşfedin bence :D) polislere yakalanır ve hapse atılır. Olay aslında buradan sonra başlıyor diyebiliriz. Bir süre hapishanede kaldıktan sonra tahliye edilmesi koşuluyla Alex'i bir şartlama deneyine alırlar. Gerçekten de tam yazarın dediği gibi, insanı otomatik işleyen bir makine dönüştürmek üzere tasarlanmış deneylere maruz kalır Alex.

Kitabı aslında ödev için okumuştum ve biraz soğuktum kitaba. Sanki çok sıkılacakmışım, bir türlü bitmeyecekmiş gibiydi. Ama öyle olmadı. Alex'in kullandığı argo dolu dille birlikte akıcı bir şekilde gitti kitap :D Bazen komik şeyler söylüyor gerçekten, "bok püsür" favorim :D

Kitabın arkasında yazarla ilgili şöyle bir bilgi var, görünce çok şaşırdım:

1959 yılında Burgess'a ameliyat edilemez bir beyin tümörü tanısı kondu ve bir yıldan az ömür biçildi. İlk karısı Lynee'in geçimini sağlamaya kararlı olan Burgess öfkeyle masaya oturup 12 ay içinde beş buçuk roman yazdıktan sonra teşhisin yanlış olduğu anlaşıldı. Bu arada artık tanınan bir yazar olmuştu.

Alex hikayesini şu cümlelerle bitirdi, ben de yazımı onun cümleleriyle bitiriyorum:

Ama sizler, ey kardeşlerim, eskidenki küçük Alex'inizi arada sırada hatırlayın. Amin. Ve bok püsür.

Kitaba puanım: B+


24 Kasım 2014 Pazartesi

Mesajcı (The Giver Quartet, #3)

Kitap Adı: Mesajcı
Özgün Adı: Messenger
Kitap Yazarı: Lois Lowry
Çeviren: Fikret Topallı
Yayınevi: Arkadaş
Sayfa Sayısı: 184
Baskı Yılı: 2014

Matty insanların mesajlarını taşıyordu. Bu onun göreviydi. Matty gerçek adının konulacağı zaman geldiğinde bunun Mesajcı olmasını istiyordu. Bu ad kulağına çok hoş geliyordu ve bu adı kazanabilmek için sabırsızlıkla bekliyordu.

Öncelikle niye arada 2. kitabı okumayıp 1'den 3'e geçtim onu söyleyeyim. Çünkü bu kitabı Tüyap'tan aldım ve o sırada ikinci kitap kalmamıştı :D Ama bu garip bir seri, her kitap başka bir hikayeyi anlatıyor. O yüzden çok bir şey kaydetmedim diye umut ediyorum. Ama ikinci kitabı da alıp okuyacağım tabii ki :D


Serinin ilk kitabı Seçilmiş Kişi için de yazmıştım. (burada) İlk kitabı Jonas'a ne olduğunu öğrenemeden bitirmiştik ve o zamanki yazımda da üçüncü kitapta bir yerlerde Jonas'ın akıbetini öğreneceğimiz söyleniyor demiştim. Evet öğrendik :D Mesajcı'da gördüğümüz karakterlerden biri aslında Jonas. Yazar bunu açıkça söylemiyor, hatta karakter bir isimle değil bir ünvanla anılıyor. Ama verdiği bir kaç ipucuyla ilk kitabı okuyan biri olarak bunu fark edebiliyorsunuz. Bu kadın çılgın yahu :D

Kitapla ilgili çok yazacak bir şey bulamıyorum aslında. Bu hikaye ufak bir köyde yaşayan insanları anlatıyor. Köye bir ormandan geçerek ulaşılıyor ve orman kesinlikle çok garip bir yer. Diğer yerlerde kötü muamele görmüş insanlar genelde bu köye sığınıyor ve burada güllük gülistanlık yaşıyorlar. İşte bu orman da garip bir yer olduğu için gelen bir daha dönmeye niyetlenmiyor zaten. Ve bu ormandan da yalnızca Matty kaybolmadan kolaylıkla geçiyor. O yüzden de Matty çevredeki yaşam yerlerine iletilmesi gereken mesajları taşıyor.

Ben genel olarak Seçilmiş Kişi'yi daha çok sevmiştim. Mesajcı sanki çok havada kaldı. Mesela köyde bir 'gerçek isim alma' olayı var ama bu gelenek neyin nesi anlatılmamış. Belki de ikinci kitapta ya da dörtte buna dair ipuçları vardır bilemiyorum. Ya da Seçilmiş Kişi'yi okuduktan sonra bir de izlediğim için daha çok kafama yatmış da olabilir.

Sonuç olarak ikinci kitabı belki birkaç güne alırım, yakın zamanda da onun yazısını girerim. Dördüncü kitap olan "Son" henüz çevrilmedi ama Arkadaş Yayınları "Oğul" ismiyle çıkacağını söylemiş kitabın ayracında. Bekliyoruz sevgili Arkadaş Yayınları ! :D

Bir de yine standart eleştirimi yapayım. Seçilmiş Kişi'yi orjinal ismine sadık kalmadan çevirmişti yayınevi (orjinal ismi bence çok daha uygun) ama Mesajcı direkt çevrilmiş. Tebrik ve teşekkür ediyoruz :D

Kitaba puanım: A-

21 Kasım 2014 Cuma

Kurtlara Söyle Eve Döndüm

Kitap Adı: Kurtlara Söyle Eve Döndüm
Özgün Adı: Tell The Wolves I'm Home
Kitap Yazarı: Carol Rifka Brunt
Çeviren: Bahar Çelik
Yayınevi: Martı
Sayfa Sayısı: 527
Baskı Yılı: 2013

Vee sonunda beklenen kitap okundu, beklenen yorum yapılıyor :D Evet kitabı çok sevdim, kitap çok güzel. Eren'e de böyle güzel bir kitap okumama vesile olduğu için teşekkür ediyorum. Demek ki neymiş, bundan sonra Eren'in sözünü dinleyecekmişim :D


Kitap aşk romanı falan değil öncelikle. Yani tam olarak değil :D En azından benim için. Çünkü aşk romanı deyince benim aklıma Canan Tan'ın vıcık vıcık kitapları falan geliyor, o yüzden alakası yok :D Hikayeyi küçük bir kızın ağzından dinliyorsunuz: June. Bir kere ben June'u çook sevdim. June kitap boyunca hiç arkadaşı olmadığından falan bahsediyor ama bence biz onunla harika arkadaş olabilirdik.

Kitapta bir de gay bir çift var. June'un dayısı ve onun erkek arkadaşı. En uyuzu olduğum insan tiplerinden biridir homofobik olanlar, bu kitabı onların suratlarına çarpabilirim mesela :D Siz okurken kesinlikle önyargılı olmayın, iki tatlı insan görüyorsunuz sadece. Ama onlara üzülüyorsunuz da çünkü ikisi de AIDS oluyor.

Zamanla ilgili kafam karıştı. Bir türlü June ve ablası Greta'nın kaç yaşında olduğunu çözemedim :D Ama bir yerlerde bir tarih veriyor ve buna göre kitap 1987'de geçiyor. Tabii o dönemlerde AIDS'le ilgili çok az bilgi çok fazlaca uydurma var. Kitapta da June dayısını öpmeye bile korkuyor mesela. Çünkü onu öperse kendisine de AIDS bulaşabileceğinden endişe ediyor.

Yakın zamanda derslerimden birinde AIDS konusu işlediğimiz için artık ben de daha çok bilgiye sahibim. Bir kere AIDS gay hastalığı falan değil, herkes gayet AIDS olabiliyor. Ve en önemlisi AIDS öpmeyle, öpüşmeyle, tokalaşmayla, aynı ortamda bulunmakla falan bulaşmaz. AIDS cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Bu da size kamu spotu olsun :D

Bu aralar iki kitap birden okuma olayına giriştim. Gündüz farklı bir kitap okuyordum ve Kurtlara Söyle Eve Döndüm'ü de sadece geceleri yatmadan önce okudum. Tamamen sessiz bir yerde, karanlıkta, sakin kafayla okumak ayrı bir keyif verdi. Nedendir bilmem ama kitap okurken içinizi ısıtıyor. Gerçekten çok sevdim. Çok fazla bir şey anlatmayacağım kitabın içeriğine dair. Şiddetle tavsiye ediyorum, alın okuyun.

Kitaba puanım: A+

16 Kasım 2014 Pazar

Çatı (Dollanganger, #1)

Kitap Adı: Çatı
Özgün Adı: Flowers in the Attic
Kitap Yazarı: V. C. Andrews
Çeviren: Füsun Doruker
Yayınevi: Altın Kitaplar
Sayfa Sayısı: 336
Baskı Yılı: 2009

Bencil ve zalim bir anne tarafından yaşadıkları dünyadan kopartılıp bir çatıya kilitlenen dört masum çocuğun yaşadıklarına egemen olan garip, karanlık korkularla dolu tutku ve dehşetin öyküsü...

Başlangıçta bir şeyler oluyor, burayı anlatmayacağım çünkü spoiler olur. Daha sonra ilgili anne dört çocuğuyla birlikte yıllar önce kendisini mirastan reddeden babasının evine geliyor. Babası kesinlikle çocukları kabul etmeyeceği için çocukları çatı katına saklıyor. Büyükbaba çok hasta ve yakında ölecek. Anne de kendisini affettirip mirasın tek varisi olmaya tekrar hak kazanacak. Böylece çocuklar da çatı katından kurtulup oldukça büyük bir evde keyifle yaşamaya başlayacak. İlk gün çocuklara "yalnızca bu gece burada kalacaksınız, ben de durumu büyükbabanıza anlatacağım" diyor anne. Sonra o bir gece bir hafta oluyor, sonra bir ay, sonra iki ay...


Normalde böyle yıpranmış kitapları asla okumam, ya da benim kitaplarım asla bu kadar yıpranmaz ama bunu arkadaşımdan aldım :D

Gerçekten kitabı büyük bir şaşkınlıkla okudum. Birincisi bir anne çocuklarına nasıl bunu yapabilir, ikincisi dört küçük çocuk öyle korkunç bir yerde daha ne kadar yaşayabilir diye. Çok çok etkileyici bir kitap. Hele ki sonunu okuyunca darmadağın oluyorsunuz. Kitabı genelde geceleri okudum ve bir gece rüyamda kitapla alakalı çok korkunç şeyler gördüm, gerçekten etkiliyor yani :D

Kadının tipine bakayım dedim, çok da tatlı bir kadın ya :D Nasıl böyle zalimce şeyler yazabiliyor, inanılacak gibi değil :D Biraz internette dolanınca şunu öğrendim. Andrews hemen her kitabında mutlaka bir ensest ilişkiye yer veriyormuş. Niye böyle bir şeye takılmış bilemiyorum :D 

Aslında bu bir quartet seri. Yani üç kitabı daha var. Okunmayı bekleyen 60 kitap var ama evet en kısa zamanda serinin kalan kitaplarını da alıp okuyacağım :D

İnternette dolanırken keşfettim ki Çatı'nın bir de filmi varmış. Gün içinde onu da izlemeyi planlıyorum. İzledikten sonra belki buraya bir ekleme yapabilirim.

Kitaba puanım: A+

13 Kasım 2014 Perşembe

TÜYAP Ganimetleri

Aylardır beklediğim, gitmeden önce ince eleyip sık dokuyarak liste yaptığım kitap fuarıma sonunda kavuştum :D Geçen seneye göre performansımı birazcık arttırdım ve 16 tane(cik :D) kitap aldım. Onları taa Beylikdüzü'nden taşırken boynum, sırtım, kolarım, belim her yerim ağırdı ama olsun değdi :D

Pekii, neler almışım?



1. Olasılıksız - Adam Fawer (Ciltli kocamandı dayanamadım aldım:D)
2. Gece Nöbeti - Tess Gerritsen (Bunu da sırf ciltli diye aldım :D)
3. Kurtlara Söyle Eve Döndüm - Carol Rifka Brunt (Saklama Kabı'nda Eren öve öve bitirememişti, ona güvenip aldım ben de :D)
4. Pür - Julianna Baggott
5. Mesajcı - Lois Lowry (İlk kitabı Seçilmiş Kişi için tık tık)
6. Başlayanlar - Lissa Price
7. Dora: Freud'a Kafa Tutan Kız - Lidia Yuknavitch
8. Psikanaliz ve Psikanalitik Terapiler - Jeremy D. Safran
9. Hipno-Terapist - Sina Beewald
10. İçimdeki Psikopat - James Falon (Bu kitabı inceleyin, tanıtım yazısı çok enteresan)
11. Biz - Yevgeni Zamyatin (İthaki tavsiyesi, Fahrenheit ve Cesur Yeni Dünya'yı sevdiysem bunu da çok severmişim :D)
12. Yaşlı Adamın Savaşı -  James Fallon
13. Yerdeniz Büyücüsü - Ursula K. Guin
14. Çocuklukta Normallik ve Patoloji - Anna Freud
15. Bağlantı - M.T. Anderson
16. Yürüyen Kentler - Philip Reeve

Çok eskiden okuduğum kitapların birinde şöyle bir nota rastlamıştım. Çook sevdim ve sanırım şimdi söylemek için tam sırası:

Beni oku! İçimdeki gölgeler aydınlansın. Beni oku! ben okundukça kitap, sen okudukça insansın!




DÖRT

Aynı Dünya Üstünde...
Ayrı Dünyalar İçinde...

Kitap Adı: DÖRT
Kitap Yazarı: Mustafa Sancak
Yayınevi: Postiga
Sayfa Sayısı: 414
Baskı Yılı: 2013

Orta yaşlarda bir inşaat mühendisi Kubilay doktorun çözemediği bir hastalıkla yaşıyor. Uyuduğunda uyandırılamıyor ve en az on iki saat uyumak zorunda. Sadece kendisinin bildiği bir gizemi yaşarken kendine korunaklı bir hayat kuruyor. Evet kitap boyunca ortada uykuyla ilgili bir gizem var. Bu adam uyuduğunda kesinlikle uyandırılamıyor, bu yüzden kendisini korumak için yatak odasına bir çelik kapı yaptırmış ve uyurken kilitliyor. Tehlike durumunda bile uyandırılamadığı için evinin her odasında yangın alarmları var. Dış etkenler tarafından uyandırılamıyor ama kendisi istediği zaman uyanabiliyor. Bir şey var, ama bunu kitabın sonuna kadar çözemiyorsunuz :D



Kitapla ilgili şunu söylemek istiyorum: Bir insan yalnızca bir rakamdan yola çıkarak nasıl bu kadar akıl almaz, bu kadar manyakça ve bu kadar müthiş bir kitap yazabilir? İşte böyle :D Kitabın her bölümünün başında dört ile ilgili bir metaforla karşılaşıyorsunuz zaten kitap içinde de bunlara fazlasıyla yer veriliyor. Bu metaforlardan bana en ilginç geleni ise şu:

4 farklı Uzak Doğu dilinde dört ve ölüm aynı şekilde telaffuz edilir.
Çince
Korece
Japonca
Vietnamca

Kitabı başından sonuna kadar büyük bir merak ve keyifle okudum. Sonlara yaklaştıkça yazar önce bir şok etti, daha onu sindiremeden bir milyon yıl düşünseniz tahmin edemeyeceğiniz bir sonla son darbeyi vurdu :D Kitap boyunca, özellikle sonlarına geldikçe bir şeyler tahmin etmiştim (ettiğimi sanıyordum :D) ama tahmin ettiklerimin kitabın sonuyla uzaktan yakından bir alakası olmadığını gördüm.


Kitabın yazarı Mustafa Sancak, teorik fiziğe kafayı takmış, on küsür yıldır teorik fizikçilerle bu konular üzerine çalışan bir adammış. Yine kitapta da teorik fizikle ilgili pek çok şey görebiliyorsunuz. Ayrıca çalıştığı profesörlerden biriyle popüler bilim üzerine de bir kitap yazmış. Mustafa Sancak, kitapta da karakteri üzerinden savunduğu şekilde üç boyutlu göremediğimizi iddia ediyor. Teorik fizikçiler bunu tam olarak açıklayamadığı için popüler bilim kitaplarında üzeri örtülüyor ya da öyle bir şey :D Fizikten tiksinen biri olarak bu çok anlayabileceğim bir şey değil :D

Bu arada kitapta uykuyla ilgili süren bir gizem varken bir ara rüyaların kontrolü olayına giriyoruz. Bu konu benim de ilgilendiğim bir konu olduğu için buraları da ayrıca keyifle okudum. Özet olarak kitap gerçekten hayatınızda okuyabileceğiniz en enteresan kitaplardan biri. Kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum.

Kitap güzel bir şekilde şöyle bir beyin yakan dört metaforuyla bitiyor:

Odadaki dört erkek ve bir kadın ya da dört akraba ve bir yabancı ya da dört genç ve bir yaşlı ya da dört iyi ve bir kötü insan, farklı hayal dünyalarında yakaladıkları ortak mutlulukla birbirlerine bakarak gülümsüyordu. Sakladıkları büyük sırlarıyla birlikte...

Kitaba puanım: A+

7 Kasım 2014 Cuma

Mim: Dart Ödülü & Baş Harflerden Blog/Blogger İsmi

Merhabaa,

Vizeler falan derken çok erteledim, kendilerinden özür diliyorum. İki farklı konuda mimlenmişim. Sonunda vakit bulabildim ve işte yazımı yazıyorum :D

İlki Dart Ödülü



Sevgili Artemis'in Güncesi ve Sosyal Medya Kafe blogumu bu ödüle layık görmüş. Birkaç tane de kuralı varmış:

-Ödülün fotoğrafını yayınlamak.

-Size ödül veren blogun bağlantısını eklemek.

-15 bloga bu ödülü dağıtmak


Ödülü verirken biraz yeni bloglar keşfetmeye çalıştım. Ben de bu ödülü şu bloglara veriyorum:

1. Saklama Kabı
2. Kalemşör
3. Kitab-ı Derya
4. The Reading Lady
5. Uluğ Bey Rasathanesi
6. Neciymiş Bu Kitap?
7. Okuma Bahçesi
8. Kitaplarım ve Ben
9. Kitap Hayvanının Günlüğü
10. Kalbi Kitapla Atan Çocuk
11. Kitap Arası Kahve Molası
12. Kitap Eylemi
13. Periyodik Neşriyat
14. Rafına Sığmayanlar
15. Kitap Aşığı

İkinci olarak da sevgili Naz'lı Kitaplık beni Kitap/Yazar İsimlerinin Baş Harflerinden Blog/Blogger İsmi etkinliğine mimlemiş.

Kar Kokusu - Ahmet Ümit
Rüyaların Yorumu - Sigmund Freud
Oyun - Ted Dekker
Ne Düşündüğünü Biliyorum - Mark Allen Smith
İhanet Noktası - Dan Brown
Kitap Hırsızı - Markus Zusak

Oğullar ve Rencide Ruhlar - Alper Canıgüz
Kubbenin Altında - Stephen King
Uyumsuz - Veronica Roth
Robinson Crusoe - Daniel Defoe

Bu etkinlik için de Okuma Bahçesi , Artemis'in Güncesi ve Neciymiş Bu Kitap?'ı mimliyorum.




2 Kasım 2014 Pazar

Çekiliş Sonucu

Öncelikle bir haftadır beklettiğim iki yorumu girdim, sıra geldi çekilişin sonucunu açıklamayaa!

Çekilişe katılma hakkı kazananları yorum sırasına göre dizdim, kazandığınız katılım hakkı kadar isminiz tekrarlanacak. Bir de Gül Sultan'ın bugün doğum günüymüş. Ona ekstra bir katılım hakkıyla ufak bir jest yapmak istedim. Böylece doğum gününü de kutlamış olalım :)

1. Nazik
2. Nazik
3. Gül
4. Gül
5. Gül
6. Saadet
7. Cansu
8. Cansu
9. Mürüvvet
10. Mürüvvet
11. Mürüvvet
12. Sinem
13. Sinem
14. Sinem
15. Elif
16. Elif
17. Perihan
18. Leyla
19. Özgül
20. Özgül
21. Hilal

Çekilişeri random.org yardımıyla yaptım. 

Veee ilk kitabımız Sana Soyundum için çekiliş sonucu:


İkinci kitap için sonucumuz:


Böylece Sana Soyundum Sinem'e, Tekinsiz Kitap da Perihan'a gitmiş oluyor. Şimdiden hayırlı olsun. Önceki gönderide belirtmiş olduğunuz mail adreslerine bir mail atacağım. Adres ve iletişim bilgilerinizi 48 saat içinde bana iletmeniz gerekiyor. Aksi halde çekiliş tekrarlanacak.

Keyifli okumalar!

**Kitaplar yeni sahiplerine çoktaaan gitti hatta bir de fotoğraf geldi: 





Yandaş (Divergent, #3)

Kitap Adı: Yandaş
Özgün Adı: Allegiant
Kitap Yazarı: Veronica Roth
Çeviren: Uğur Mehter
Yayınevi: Artemis Yayınları
Sayfa Sayısı: 528
Baskı Yılı: 2014


Tris Prior'ın bir zamanlar inandığı topluluk sistemi çöküşün eşiğinde. Bu nedenle Tris, yeni bir dünya keşfetme fırsatını tereddütsüz kabul ediyor. Çünkü Tobias'la birlikte çitlerin ötesinde yalanlardan, iç içe geçmiş ilişkilerden ve acı hatıralardan uzak, yeni bir hayat kurma şansı olabilir. Oysa Tris'in öğreneceği gerçekler, ardında bıraktıklarından çok daha tehlikeli. Bildiği her şey anlamını hızla yitirirken, Tris insanın karmaşık doğasını anlamak için savaşmak zorunda. Tabii cesaret, dostluk, fedakârlık ve aşk gibi imkânsız seçimlerle de karşı karşıya.

Kitap bitince şunu dedim: Vayy bee.

Uyumsuz serisinde başladığımız yerle bitirdiğimiz yer arasında o kadaar büyük bir fark var ki, sanki yıllardır bu serinin içindeyim. Son kitapta hikaye bambaşka bir şeye dönüştü. Kitap adeta farklı bir kitap oldu :D




Kitabı bir türlü sevemedim demiştim önceki yazımda. Artık sevdim. Kitap bitti ama böyle içimde bir şey kaldı sanki. Hiç beklemediğim bir sonla bitti ve şaşkınım. Bitti ama bir süre 'yok ya bence ben yanlış anladım, böyle bitmez bu' diye düşündüm. Okuduğum seri kitapların hiçbiri böyle bitmemişti ya, niye böyle bitti :D Yalnız bunun filmi müthiş olur. Eğer diğer kitap temelli filmler gibi berbat etmeden çekebilirlerse var ya efsane bir film olur. Ama izlemek için iki üç yıl beklememiz gerekiyor herhalde.

Spoiler vermemek için bahsedemiyorum ama üçüncü kitapta topluluk mevzusunun nereden çıktığına ilişkin öğrendiklerimizi çok sevdim. Bu kitap değişik ya :D Adeta bilimkurgunun içinde başka bir bilimkurgu okudum ben. 

Bu arada yazarın Tobias'la ilgili bir dörtlemesi varmış, onu keşfettim. Sanırım Türkçeye çevrilmemişler ama bir an önce alıp okumak istiyorum. Four serisi için tık tık

Bu yazımı bir alıntıyla -aslında iki alıntıyla- bitirmek istiyorum. Kitabı Tobias'ın şu cümleleriyle kapattık ve benim çok hoşuma gitti: 

Küçüklükten beri bildiğim bir şey var: Hayat hepimizi, her birimizi kırıyor. Hiçbirimiz hasardan kaçamıyoruz.
Ama şuanda öğrendiğim bir şey daha var: İyileşebiliriz. Birbirimizi iyileştirebiliriz.


Bir de yazardan bir alıntı yapıyor ve yazımı noktalıyorum:


Son bir kez söylemeden edemeyeceğim: Cesur olun.

Kitaba puanım: A+

Kuralsız (Divergent, #2)


Tek bir seçim
Seni dönüştürebilir


Tek bir seçim
Seni yok edebilir


Tek bir seçim
Kim olduğunu belirler

Kitap Adı: Kuralsız
Özgün Adı: Insurgent
Kitap Yazarı: Veronica Roth
Çeviren: Uğur Mehter
Yayınevi: Artemis Yayınları
Sayfa Sayısı: 516
Baskı Yılı: 2014

Her seçimin bir sonucu vardır. Tris sevdiklerini -ve kendini- kurtarmak zorunda. Üzüntü, fedakarlık, kimlik, bağlılık, kurallar ve aşkla ilgili sorunlarla boğuşurken bu hiç de kolay olmayacak. Üstelik savaş başlıyor ve herkes tarafını seçmek durumunda. Ancak geri dönüşü olmayan bir yola giriyorsan, zafer getireceğini umduğun seçim, tüm hayatını altüst edebilir.




1. kitabın sonunda savaşın arefesinde bırakmıştık Tobias'ı ve Tris'i. İkinci kitapta tam savaşın ortasında ilerledi durdu hep. Ortada bir bilgi var, bir grup bu bilginin korunmasını ve asla açığa çıkmamasını istiyor. Bunun için de simülasyonlarla bir diktatörlük kurmaya çalışıyor. Diğer bir grup ise bu bilgiyi açığa çıkarmak istiyor. Böyle işte, kitap boyunca sürekli bir savaş, bir kaçış var :D Ama kitabın sonu bomba gibi bitiyor. Gerçekten üçüncü kitabı okutmak için harika bir bitiş bence. 

İlk kitapta da demiştim, bu seride bir şey var sarmadı beni diye. Ya kitabı okuyorum, konu güzel, kitap gayet akıcı ama sanki hikayenin içine giremedim. O yüzden de çok yazacak bir şey bulamıyorum. Şu an üçüncü kitabı okuyorum ve artık "hadi ya bitse de yeni bir şeyler okusam" diye bakıyorum. Yazacak daha çok bir şey bulamıyorum, çok mu kısa oldu :D Neyse işte, öyle.

Kitaba puanım: A-