"Jonas." İlk başta fısıldıyorlardı. Zorlukla duyuluyordu, sesleri bastırılmıştı. "Jonas. Jonas."
Sonra daha yüksek sesle ve hızla devam etti.
"JONAS. JONAS. JONAS."
Kitap adı: Seçilmiş Kişi
Özgün adı: The Giver
Kitap Yazarı: Lois Lowry
Çeviren: Esra Davutoğlu
Yayınevi: Arkadaş Yayınları
Sayfa Sayısı: 167
Baskı Yılı: 2013
Çeviren: Esra Davutoğlu
Yayınevi: Arkadaş Yayınları
Sayfa Sayısı: 167
Baskı Yılı: 2013
Bu yazıyı yazmayı o kadar erteledim ki bu arada bir kitap bitirdim, ikincisini de okumaya başladım :D Ama sonunda oturdum ve yazıyorum.
Seçilmiş Kişi, net olarak belirtilmemiş bir geleceği anlatıyor. Toplum 'aynılaştırılmış' herkesin ten rengi aynı, iklim değişikliği bile yok. Çocuklar yaşlarına göre kategorize ediliyor ve yalnızca o yaş grubuna verilen şeyleri alabiliyorlar. Jonas da bu yıl onbir'lerden olacaktı ve Yaşlılar Komitesi'nin uzun gözlemleri sonucunda yöneltileceği meslek açıklanacaktı. Ama Jonas'ın (ve hiç kimsenin de) beklemediği bir şey oldu.
Anlaşılır bir şekilde "Yirmi" dediğini duydu sesin, "Pierre". Beni atladı diye düşündü Jonas, afallayarak. Yanlış mı işitmişti? Hayır. Numaralar sırayla ilerliyordu. Belki de şimdi adını söyleyecekti. Kendi numarası unutmuş olabilir miydi? Hayır. Her zaman on dokuz olmuştu o. On dokuz yazan koltukta oturuyordu. Jonas başını önüne eğdi ve düşünmeye çalıştı. Nerede hata yapmıştı?
Seçilmiş Kişi'yi okurken şu dikkatimi çekti. Yazarların böyle distopyalar kurgularken yok ettikleri ilk şey "aile kavramı" oluyor. Mesela Cesur Yeni Dünya'da da çok belirgin olarak gözüküyordu. Yani aile denen şey o kadar yok olmuş ki 'anne' kelimesini kullanmak bile çok ayıp sayılıyor, duyunca yüz kızartıyordu. Lowry'nin Seçilmiş Kişi'sinde de aile birimi olarak adlandırılan yapı çok mekanikleşmiş. Şöyle ki bir kurul tarafından birbirine uyacağı düşünen bir erkek ve kadın eşleştiriliyor. Bir kaç yıl gözlemlendikten ve değerlendirildikten sonra çocuk bakmaya uygun oldukları düşünülürse yine kurul tarafından onlara bir çocuk veriliyor. Zaten bir çiftin en fazla iki çocuk (bir kız ve bir erkek) isteme hakkı var. Bu çocuklarda 11'inde bu göreve uygun görülmüş Doğum Anneleri tarafından doğuruluyor. Her şey atama usulü diyebiliriz :D
Aile ile ilgili bu kurguları düşününce insan düşünmeden edemiyor, gelecekte gerçekten böyle olacak mı? Kaç çocuk yapılacağından tutun, doğum yöntemine kadar her şeye devlet eliyle müdahaleler olduğundan çok da imkansız gelmiyor bana açıkçası :D
Seçilmiş Kişi ile ilgili bir de şöyle enteresan bir şey öğrendim. Aslında "The Giver Quartet" isimli bir dörtlemenin ilk kitabıymış kendisi. Diğer kitaplar Gathering Blue (Maviyi Toplamak), Messenger (Mesajcı) ve henüz Türkçeye çevrilmemiş Son. Ancak bu alıştığımız serilere pek benzemiyor. Çünkü diğer üç kitaplar aynı konu ya da karakterlerle devam etmiyor. Hepsi başka şeyler anlatıyor ama yorumlardan gördüğüm kadarıyla her şey bir şekilde yerine oturuyor. Yanılmıyorsam, ilk kitabın sonunun nasıl bittiğini üçüncü kitapta bir yerlerde öğreneceğiz. İkinci kitap için de Goodreads'de şöyle bir yorum yapılmış, hoşuma gitti:
It's a whole diffirent story, in a seperate world, but somehow they're alike.
(Tamamen farklı bir hikaye, ayrı bir dünya ama bir şekilde aynılar.)
Bu arada Seçilmiş Kişi aslında bir çocuk romanıymış. Hatta "Amerikan Çocuk Edebiyatına Yapılan En Değerli Katkı İçin" John Newbery Ödülü'nü kazanmış. Bence distopya sevenlerin keyifle okuyabileceği bir kitap. Özellikle birbiriyle hem ilişkili hem de ilişkili olmayan bu enteresan dörtleme olayı ilgi çekici.
Bu sabah oturup filmini de izledim. Kitaba göre çok fazla değiştirilmiş yer var ama filme ilk başladığımda aslında kitapta açıkça belirtilen bir kısmı hiç öyle hayal etmediğimi fark ettim. Önce bir 'ne oluyor ya?' dedim ama sonra aydınlandım :D Film çok çok güzel değil (IMDb puanı 6.7) ama yine de izlenmesi gerek bence. Lowry'nin distopyasını okurken sevdiyseniz, bir de gözlerinizle görmenizde fayda var.
Kitaba puanım: A-
Herkese keyifli okumalar!
Sonra Eren'in okuma listesi neden kabarık? Eren neden sürekli kitap almak istiyor? Eren niye okuma listesine sadık kalmıyor? İşte bu yüzden. Bu yorumdan önce öyle bulursam okurum dediğim bir kitaptı ama şimdi istiyorum abi. Alışveriş listesine ekledim bile *-*
YanıtlaSilBen de senin bloguna girdiğimde hep bir şeyleri ekliyorum okuma listeme. Napalım, bizim de kaderimiz bu :D
SilSonda belittiğin kısmı merak ettim.
YanıtlaSil"filme ilk başladığımda aslında kitapta açıkça belirtilen bir kısmı hiç öyle hayal etmediğimi fark ettim. Önce bir 'ne oluyor ya?' dedim ama sonra aydınlandım :D"
Burda siyah beyaz kısmı mı kasdediyorsun?
evet ondan bahsediyorum :D
Sil