31 Temmuz 2014 Perşembe

Pargalı İbrahim Paşa

Kitap Adı: Pargalı İbrahim Paşa
Kitap Yazarı: Cahit Ülkü
Yayınevi: İnkılap Yayınları
Sayfa Sayısı: 367
Baskı Yılı: 2001

Kanuni'nin Düşü, Hürrem'in Kabusu... Pargalı İbrahim Paşa, sıkıcılıktan tamamen arındırılmış harika bir kitap. Tarihle ilgili olduğu halde keyifle okuduğum ikinci kitaptır bu. İlki de yine Cahit Ülkü'den Rüstem Paşa'ydı. Zaten Pargalı İbrahim Paşa ve Rüstem Paşa kitapları Sarı Selim kitabı ile birlikte Masal Olmayan Masallar üçlemesinin kitaplarıymış.


Bu kitap, Korfu Adası'nın tam karşısındaki Parga kasabasında orta halli bir Rum balıkçının oğluyken, "köle" olarak getirildiği Manisa'da Kanuni Sultan Süleyman'ın yakın ilgi ve sevgisini, sonra da güvenini kazanarak veziriazamlığa kadar yükselen "Makbul" İbrahim Paşa'nın romanı.

Cahit Ülkü tarihin o sıkıcılığını bir kenara bırakmış, tarihi bilgileri okuması oldukça keyifli olacak şekilde kurgulamış. Ama kullandığı bilgileri kaynaklara dayandırmayı da ihmal etmemiş. Kitabın başlarında anlattığı "Bosforos" hikayesine gerçekten bayıldım. Ama biraz uzun olduğu için buraya yazmaya üşendim :D

Kitapta Osmanlı aşıklarını rahatsız edecek detaylar var :D Daha önce bir yerde İbrahim'in çok kısa bir sürede kölelikten devletin başına kadar yükselebilmesinde Süleyman'la olan ilişkisinin çok büyük katkısı olduğu gibi şeyler okumuştum. Sanki Cahit Ülkü de biraz dokundurmuş bu konuya. Ayrıca atalarına bunu bir türlü yediremeyenlerin kabul etmediği "içoğlan" mevzusu da kitapta yerini bulmuş. İbrahim'in genç erkeklerle ilgilendiğiyle ilgili bir kaç şey okuyoruz kitapta. Neyse Osmanlı fanları bana da saldırmadan bu paragrafı sonlandırayım :D

Genel olarak kitap çok güzel, okuması oldukça keyifli. En yakın zamanda üçlemenin son kitabı olan Sarı Selim'i de alıp okumayı planlıyorum. Bildiğim kadarıyla Sarı Selim de hakkında çok spekülasyonlar dönen bir zat :D Cahit Ülkü'nün kitaplarını okumanızı kesinlikle tavsiye ederim.

Puanım: A+

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Kitap Adı: Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Kitap Yazarı: Ahmet Hamdi Tanpınar
Yayınevi: Dergah Yayınları
Sayfa Sayısı: 368
Baskı Yılı: 2008

Yaz Okuma Şenliğinde puanları toplamak için harıl harıl kitap okumaya devam ederken Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü de bitirdim. Daha önce hiç okumadığım yazarlar kategorisindeydi Ahmet Hamdi. Bu vesileyle okumuş oldum. Etkinliğin organizatörü Pınar'a da ayrıca teşekkür ediyorum bunun için.

Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki kitabın bu eski kapağını hiç sevmedim. Yeni versiyon yeşilli kapak çok çok daha güzel. Benim bir kitabı okumam için kapağının güzel olması çok önemlidir. O yüzden siparişimin bu kapakla geldiğini görünce biraz burun kıvırdığım doğrudur :D


Gelelim kitaba. İlk kez Ahmet Hamdi ve hatta ilk kez popüler edebiyattan olmayan klasik bir Türk yazar okudum. Sanırım Tanpınar benim çok tarzım değil. Kitabın özellikle psikanaliz kısımları epey ilgimi çekti ama genelini sıkılarak okuduğumu söylemeliyim. Hatta okuma şenliği hedeflerimde olmasaydı muhtemelen yarısında bırakmış olurdum. Ama azmettim bitirdim :D

Kitap, "Büyük Ümitler", "Küçük Hakikatler", "Sabaha Doğru" ve "Her Mevsimin Bir Sonu Vardır" başlıklı dört bölümden oluşuyor. Ana karakterimiz Hayri İrdal'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü'ne yöneltilen iddiaları reddetmek için kendi ağzından anlattığı hayatını okuyoruz. Kitap boyunca çeşitli karakterlerle tanışmasını, bir süre geçirdiği psikanaliz sürecini, enstitünün kuruluşu ve nasıl işlediği, aile hayatı ile ilgili olayları anlatıyor Hayri İrdal.

Bu arada yazar sıklıkla behemehal kelimesini kullanmış. Tabii ki merak ettim ve anlamına baktım. Katılmak, girmek ve içinde olmak anlamına geliyormuş. Bu da böyle bir bilgilendirme :D

Keşke psikanalizle ilgili daha çok şey olsaydı dedim okurken. Ayrıca son bölümde tasarladığı saat binasını da hiç anlamadım. Binanın nasıl görüneceği ile ilgili en ufak bir fikrim yok. İyi ki mimarlık falan okumuyorum :D

Kitapta şu kısmı çok beğendim ve hemen alıntıladım:

Hayri Beyefendi, bizim Hayri, sizin Hayri, dalgın Hayri... Ne kadar çok Hayri var. N'olur birkaçını yolda eksek. Herkes gibi ben de tek bir insan, kendim olsam.

Puanım: B+

15 Temmuz 2014 Salı

Dante Denklemi

Kitap Adı: Dante Denklemi
Özgün Adı: Dante's Equation
Kitap Yazarı: Jane Jensen
Çeviren: Selim Yeniçeri
Yayınevi: Koridor
Sayfa Sayısı: 648
Baskı Yılı: 2013

Şifreleri severim. O yüzden kitabın başlangıcında anlatılan Tevrat'ın şifresi bölümünü de çok sevdim. Şöyle bir şey varmış:

The rabbis hoped and prayed for god to lead the people over land and over sea to the kingdom of their being, Eretz Yisrael

(Hahamlar, Tanrı'nın halkı denizin ötesindeki krallığa, İsrail Toprakları'na götürmesini umut ettiler ve bunun için dua ettiler.)

İlgili cümle Eşit Sayıda Harf Aralıkları yöntemiyle tarandığında heaven (cennet) ve angels (melekler) kelimeleri çıkıyormuş. Çevirmen burada yazarın iddiasını açıkça sergilemek amacıyla cümleyi orijinal haliyle paylaşmış, çok da iyi yapmış. Bu kısmı Türkçe çeviriyle anlatmak çok zor olurdu.

Kitap temelde Tevrat'ta şifreler olduğuna inanan ve bunları çözmeye çalışan bir haham ve bir bilim adamı ile bunlarla ilişkili bir kaç insanı anlatıyor. Haham, yukarıda bahsedilen yöntemle Tevrat'ta şifreler ararken bir çeşit toplama kampında esir olan ve günün birinde gözler önünde ortadan kaybolan Yosef Kobinski'nin ismini bulur. Yosef Kobinski kimdir ve neden Tanrı onun ismini Kutsal Kitap'a koymuştur, sorusuna cevap aramasını okuruz biz de.


Ancak kitabın ortalarına doğru öyle bir şey oluyor ki yarısından sonra adeta bambaşka bir kitap okuduğumu düşünmeye başladım. Gerçekten iki ayrı kitap olarak bile satılabilir bence :D Burada hoşuma giden bir alıntıyla ufacık bir spoiler vermek istiyorum :D 

"Sadece başka bir gezegende değiliz. Artık kendi evrenimizde bile değiliz!"

Dante Çarkı (Dante's Wheel)


Gelelim kitabın adına. Neden Dante Denklemi, hiç anlamış değilim. Dante'nin ismi ilk kez 529. sayfada geçiyor (kitap zaten 648 sayfa) ve bir daha da kendisinden hiç bahsedilmiyor. Bir de kitabın başında Dante Çarkı diye bir görsel var o kadar. Kitaba adını verdiği halde Dante'yle ilgili görüp görebileceğiniz her şey bu kadar :D Kitaba konu olan 'bir eksi bir' teknolojisinin fikri Dante'ye ait ise de yazar bununla ilgili hiç bir bilgi vermemiş.



Tanrı'nın ismini Tevrat'a gizlediği Yosef Kobinski'nin İşkence Kitabı'ndan oldukça beğendiğim bir alıntı ile yazıyo noktalıyorum o halde:

Bir çocuk anne rahmine düştüğünde , bir milyon sperm tek bir yumurta için yarış eder. Spermlerden biri yumurtaya girmeyi başardığında kapıları kapatan gizemli güç nedir? Bu aynı süreç, bir gezegende sadece tek bir türün egemen olmasını da sağlar. Evrim teorisini şu soruyla sorgulayan hahamlar duydum: Eğer maymunlar akrabalarımızsa, neden onlar da ruh denen bilinç kıvılcımını geliştiremediler? Nedeni şu: Evrim sürecinin başlarında, bir milyon farklı tür o kıvılcıma daha hızlı, daha hızlı ulaşmak için birbirleriyle rekabet eder. Ve türlerden biri o bilinç nimetine ulaştığında, diğerleri için kapılar sonsuza dek kapanır. Nasıl bakacağımızı bildiğimiz takdirde, evrenin sırlaırnı yumurta kabuklarında bulabiliriz.

Kitaba Puanım: B+


3 Temmuz 2014 Perşembe

Öteki

Kitabın Adı: Öteki
Kitap Yazarı: Ece Vahapoğlu
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 296
Yayın Yılı: 2009 

Eveet, Yaz Okuma Şenliği'nde adım adım ilerlerken Ece Vahapoğlu'ndan Öteki'yi de okuyup bitirdim. Başlar başlamaz bir amatörlük, bir olmamışlık kokusu geldi burnuma. Nitekim öyleymiş zaten, Vahapoğlu muhafazakar profili çizebilmek için çok zorlama ifadeler, çok havada ve basit kalıplara yer vermiş bence.

Vahapoğlu kitapla ilgili “Aylardır uğraş verdiğim, araştırdığım, Türkiye ile yetinmeyip ta İran'lara, Irak'lara, Suriye'lere gittiğim, tesettüre girip sokaklarda dolaştığım, birsürü kişiyle röportaj yaptığım, onlarca yerli ve yabancı kitap hatmettiğim, evime kapanıp aylarca kimseleri görmeden yazdığım güzelim romanım…” falan demiş. Ama kitabın, öyle farklı ülkelere gidip üzerinde uğraşılmış ince düşünülmüşlükle alakası bile yok maalesef :D


Neyse kitabın daha başlarındayken iki 'taraf'ı çok katı çizgilerle ayırmış, ben mi yanlış anlıyorum acaba diye düşünürken Vahaopoğlu'nun kendi cümleleri geldi: 

Bir yanda, kadınların başını örttüğü, kızların baskı altında yaşadığı, türküden arabeskten hoşlanan, belki de hiç kitap okumamış, hiç dans etmemiş, hiç tiyatro seyretmemiş, iyi eğitim almamış, kapalı yaşayan, dini inançlara sığınan bir kesim var. 

Diğer yanda, kadınların başını örtmediği, özel kolejlerde ve üniversitelerde eğitim görmüş, az da olsa yabancı dil bilen, dans eden, eğlence seven, sinemada film seyreden, restorana giden, evi zevkle döşenmiş, çok sıcak bakılmasa da kızlarının flörtüne izin veren, müzik zevki çeşitlilik gösteren, içki içen, gazetelere bakan, Batı tarzı yaşama daha yakın bir kitle...

Beni tanıyanlar hangi tarafta olduğumu bilir :D Ama yazarın türbanlılar için çizdiği "gazete okumayan, hiç sinemaya gitmemiş, eğitimsiz, dil bilmez, kültürsüz, evini dekore etmekten bile bihaber" profili beni bile rahatsız ettiyse gerçekten çok önyargılı, abartılmış, gerçekten uzak bir yorum olmuştur. Ayrıca hemen akabinde kullandığı "Allah'a inanışları, dine bakışları bile farklılık gösteriyor" ifadesinin de çok tehlikeli olduğunu düşüyorum.

Kitapta beni ratahsız eden bir başka kısım da şuydu: "Halbuki erkek kısmı çok basitti; temel ihtiyaçları giderilsin, yeterdi. Yemeği hazırlansın, seks yapsın... Daha fazla kurcalanmasına gerek olmayan, sade bir yaratıktı." Şu ifadenin "kadın dediğin evinde oturur, çocuk yapar, kocasını hoş tutar" anlayışından bir farkı olduğunu düşünmüyorum. Anladığım kadarıyla Vahapoğlu kitabı yazarken kenisini şu 'özel kolejlerde eğitim alan, yabancı dil bilen, sinemaya restorana giden' tarafta düşünmüş   ama yaptığı erkek tanımının yobaz 'öteki'lerin kafasından bir farkı yok.

'Bir insanı mufafazakar yapmak için bu kadar mı zorlanır arkadaş' diye kitabı okurken artık kahkaha attıran saçmasapan bir detay karşıma çıktı. Türbanlı kızın ailesinin Hacı Şakir marka sabun kullandığını da belirtmeyi ihmal etmemiş. Şu noktadan sonra baştan beri vermeyi planladığım notum kesinleşmiş oldu.

Kitabı okumayıp da belki okumak isteyenler olur diye sonunu paylaşmıyorum ancak şaşırtıcı bir son yaptığını kabul etmeliyim. Kitabın son sayfasını okurken birden "oha noluyor" dedim. Ama kitabın bitiş cümlesinde türbana laf sokmayı da ihmal etmemiş kendisi, bunu da belirteyim :D

Eğer tekrar eşcinsel aşkı falan konu alan bir roman yazmayı düşünürse işe koyulmadan önce Ayşe Kulin'den Gizli Anların Yolcusu'nu okumayı öneriyorum Vahapoğlu'na. Belki bir kaç şey kapar :D

Kitaba puanım: F-