31 Mart 2017 Cuma

Şah (The Blackcoat Rebellion, #3)

Kitap Adı: Şah
Özgün Adı: Queen
Kitap Yazarı: Aimée Carter
Çeviren: Melda Dinçel

Yayınevi: Ephesus
Sayfa Sayısı: 362
Baskı Yılı: 2017


300 yıl önce bitirdiğim Şah'ın yorumunu ancak girebiliyorum :D Az önce düşündüm de, bu seri öyle hafızamda yer edecek bir seri olmamış, olmayacak. O yüzden üzüldüm biraz. Daha çok sevmek istemiştim bu seriyi. 



Konuyu falan hiç anlatmayacağım tabii ki final kitabında. Ama isyan devam ediyor, gelişiyor falan yani :D Sonlara doğru Kitty ile Daxton'ın canlı yayın olayını epey sevdim. Onun dışında beni aşırı heyecanlandıran, okurken deli eden bir şeyler olmadı açıkçası. 

Böyle işte. Bir seriye daha veda etmiş oldum. Daha önceden de söylediğim gibi Piyon'a bayılmıştım. Ama sonra serideki keyfim yavaş yavaş azaldı sanki benim için. Ama yine de okumanızı tavsiye ediyorum. 


Özgün konu ve güzel bir kurgu (%35): 3/5
Güzeldi.

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 4/5
Kitaplar hızlı okunuyor gerçekten. 

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 5/5
Güzeldi.

Orijinal isim (%10): 0/5
Queen Vezir taşı için kullanılıyor :D

Güzel kapak (%5): 3/5 
Ortalama :D

Final puanı: 3,25

26 Mart 2017 Pazar

Vezir (The Blackcoat Rebellion, #2)

Kitap Adı: Vezir
Özgün Adı: Captive
Kitap Yazarı: Aimée Carter
Çeviren: Melda Dinçel

Yayınevi: Ephesus
Sayfa Sayısı: 380
Baskı Yılı: 2016


Bu seride isimlerle ilgili karmaşayı keşfettim şimdi :D Ephesus, akışı yakalamak için Piyon, Vezir, Şah diye ilerlemiş ve bence iyi de yapmış. Ama ikinci kitabın adı Captive ve üçüncü kitabın adı Queen, ki İngilizcede vezir taşına deniyor queen :D 

Kitabı okurken de kendime şöyle bir ders çıkardım: İlk kitabı ne kadar sevmiş olursam olayım, seriye ara verdiğimde heyecanımı kaybediyorum ve devam kitaplarından aynı keyfi alamıyorum. Vezir'de de bunu yaşadım maalesef.



İlk kitabın sonlarında bir isyan filizlenmişti biliyorsunuz. Vezir'de de o isyanın yayılmaya başladığını görüyoruz. Karaceketliler aksiyonlarına devam ediyor. Maskelenmiş Kitty ile ilgili bazı sürpriz bilgiler öğreniyoruz. Hem seri devamı, üstelik bir de ara kitap olunca konuyu falan nasıl anlatacağımı hiç bilemiyorum :D

Dediğim gibi, Piyon'u okurken inanılmaz heyecanlanmıştım, çok sevmiştim. Ama bu kitapta aynı heyecanı yaşamıyorum, Şu an Şah'ı da yarılamış durumdayım ama bu duygusuzluğum orada da devam ediyor :D Ama bunun tamamen benden kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Bu seriyi mutlaka okuyun ama lütfen ard arda okuyun! :D


Özgün konu ve güzel bir kurgu (%35): 4/5
Güzeldi.

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 5/5
Başlayınca su gibi akıp gidiyor. 

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 5/5
Güzeldi.

Orijinal isim (%10): 0/5
İsim konusundaki sıkıntıyı yukarıda anlatmıştım :D

Güzel kapak (%5): 4/5 
Kapak güzel ama bir bayıldım değil :D

Final puanı: 4,1

24 Mart 2017 Cuma

Kusursuz Evcil (Perfected, #1)

Kitap Adı: Kusursuz Evcil
Özgün Adı: Perfected
Kitap Yazarı: Kate Jarvik Berch
Çeviren: Özden Umut Akbaş
Yayınevi: Misis Kitap
Sayfa Sayısı: 295
Baskı Yılı: 2017


Misis Kitap, kısa bir zaman önce Kusursuz Evcil ve güzel sunumuyla yayın hayatına başlangıç yaptı. Kapağı, adı ve konusu ilgimi çektiği için ben de çok bekletmedim ve okudum.

Kitap bence tamamlanmamış bir puzzle gibiydi. Yani bir şeyler görüyorsunuz, genel resmi anlayabiliyorsunuz ama bir sürü eksik parça da var.

Kitabın ana karakteri Ella. Kendisi bir evcil. Diğer kızlar gibi Ella da bir okulda bunun için yetiştirilmiş. Her zaman kusursuz olmak, kusursuz gözükmek için eğitiliyorlar. Tek amaçları sahiplerinin isteklerini yerine getirmek. Mutlu olmaları, sahiplerini mutlu etmekten geçiyor. Daha sonra da bu kızlar sergiye çıkarılıyor ve üst tabaka insanlara satılıyorlar.

Sorularım burada başlıyor: Bu kızlar kim? Bir aileleri var mı, nasıl doğuyorlar? Bir yerlerde, bir zamanlar seçiliyorlarsa neye göre seçiliyorlar? Ella seçilmiş de neden satın alındığı ailenin kızı olan Ruby seçilmemiş mesela? Ya da tamamen bir genetik tasarım olarak labaratuvarlarda mı üretiliyorlar?



İnsanların bu kızları neden satın aldıklarını da çok anlayamadım. Eş değiller, öyle bir amaçla satılmıyorlar. Hizmetçi de değiller, ev iş falan yapmıyorlar. Gittikleri evlerden normal insan hizmetçiler var zaten. Süs eşyası ile evcil hayvan arası bir konumda duruyorlar bence. Sahipleri onlar için özel tasarım şık kıyafetler alıyor, giydiriyor. Eve gelen misafirlerine gösteriyorlar, "ne kadar güzel" falan diye hava atıyorlar :D Sonuç olarak bu dünyada evcillerin tam olarak işlevi ne?

İşte böyleydi kitap. Biraz ilerlediğimde şöyle düşünmüştüm: Bana kitap olarak Kusursuzlar'ı, dizi olarak da Humans'ı hatırlattı. Ama tam olarak ikisi gibi de değil :D 

Evcil fikri gayet güzel, kitapta bir şeyler yapılmaya çalışılmış ama altı çok doldurulamamış. Yani kitabı okurken ve bitirdiğinizde sizin de aklınızda yukarıda sıraladığım soruların kalması çok olası. 

Perfected serisinin bir kitabı daha var. Kitap aslında enteresan bir yerde bitti ama çok da merak etmiyorum açıkçası. Ama belki bir ara okurum. En kötü ihtimalle Türkçeye çevrildiğinde okurum :D

Özgün konu ve güzel bir kurgu (%35): 3/5
Kurgu fena değil ama çok sağlam da değil. 

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 3/5
Çok uzun bir kitap değil zaten, akıcı olduğunu söyleyebilirim. 

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 5/5
Çeviri ve baskıda bir problem yoktu.

Orijinal isim (%10): 1/5
Evcil nereden çıkmış? :D

Güzel kapak (%5): 4/5 
Kapak güzel. 

Final puanı: 2,95

21 Mart 2017 Salı

The Selection (The Selection, #1)

Kitap Adı: The Selection
Kitap Yazarı: Kiera Cass
Yayınevi: HarperTeen

Sayfa Sayısı: 211
Baskı Yılı: 2012


Bu ayın İngilizce kitabı çok uzuuun zamandır okumak istediğim The Selection oldu. Türkçeye Dex tarafından Beni Seç adıyla çevrileli de birkaç yıl oluyor. Ancak beni çok da tatmin ettiğini söyleyemeyeceğim.

Distopik bir dünya. Kast sistemi var. Baş karakterimiz America, bir 5. Yani kötünün iyisi. Illéa denen ülkede, genç kızlar belli bir yaşa geldiğinde bu "Seçim" denen olaya katılıyorlar. Ülkenin prensine eş olabilmek için başvuruyorlar. Başvurular arasından 35 kız seçiliyor ve saraya davet ediliyor. Sarayda eğitim alırken bir yandan da prens kendileriyle görüşerek elemeler yapıyor. Böyle devam ederken, sona kalan 10 kız "Elit" olarak adlandırılıyor, ailelerinin ve kendilerinin sınıfları yükseltiliyor. Ve nihai hedef, elenmeyip sona kalarak prensin eşi olarak seçilebilmek. 



Kitap zaten başlangıç kitabı olduğu için bunu eleştiri olarak kullanmam biraz garip gelebilir ama "kitap tam bir başlangıç kitabıydı!" :D Heyecan yok, aksiyon yok, her şey giriş düzeyinde. Yani kimin seçildiğini bile öğrenmedik kitap bittiğinde :D

Yaratılan dünya fena değil, Seçim fikri çok güzel. Ama bu fikir çok sert bir distopyaya yakışırdı. Bu kitap bu konu için çok hafif kalmış bence :D Kitap bittiğinde, hikayemde de paylaşmıştım, "ee bu mu yani?" diye düşündüm. İkinci kitap için zerre merakım yok, çok büyük ihtimalle okumayacağım. Bu kitabı çok merak ediyordum, dolayısıyla böyle zayıf kalmasına üzüldüm. 


Özgün konu ve güzel bir kurgu (%40): 3/5
Zayıftı.


Sürükleyici ve akıcı olma (%50): 3/5
Merakla okumamı sağlayacak hiçbir şey olmadı sanırım :D

Baskı kalitesi (%5): 5/5
E-book olarak okudum ama edisyonunda falan bir problem yoktu. 

Güzel kapak (%5): 3/5
Eh :D

Final puanı: 3,1

19 Mart 2017 Pazar

Bu İş Burada Biter

Kitap Adı: Bu İş Burada Biter
Özgün Adı: This is Where It Ends
Kitap Yazarı: Marieke Nijkamp
Çeviren: Eylül Başak Şen
Yayınevi: Martı
Sayfa Sayısı: 302
Baskı Yılı: 2017


Bu İş Burada Biter, enteresan bir kitaptı. Okuyup bitirdikten sonra şöyle düşündüm: "Neden? Yazar neden böyle bir kitap yazmış?"

Kitap, Alabama'da bir kasabada bir lisede geçiyor. Yeni dönem başlıyor, hani şu hepimizin bildiği sıkıcı açılış konuşmaları var ya, okul müdürü de konferans salonunda o konuşmayı yapıyor. Tüm öğrenciler salonda. Sonra konuşma bitiyor, öğrenciler çıkmak üzere kapılara yöneliyor. Ama kapılar kapalı. Sonra silah sesleri geliyor. Kısa bir süre önce okulu bırakmış öğrencilerden biri, tüm öğrencileri içeri kilitleyip ateş açmaya başlıyor.

Kitap böyle gidiyor işte. Okumak şaşırtıcı, biraz dehşet vericiydi. Yani öyle bir ortamda olduğumu düşünmek bile istemedim. Rastgele ateş açılıyor, birileri ölüyor. Enteresandı yani.



Ama dediğim gibi, kitaptaki mesajı anlayamadım. Yani evet, kurgu kitaplar kurgu olmayanlar kadar büyük mesajlar taşımıyorlar ama ben yine de okuduğum her kitaptan bir şey alabiliyorum. Ama bu kitabın neden yazıldığını anlayamadım. Eğer amaç akran zorbalığına dikkat çekmek ise başarılı bir örnek olmamış bence. 

Özgün konu ve güzel bir kurgu (%35): 3/5
Ortalama bence. 

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 4/5
Çok aşırı akıcı da değil çok sıkıcı da değil. 

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 5/5
Çeviri ve baskıda bir problem yoktu.

Orijinal isim (%10): 1/5
Eh :D

Güzel kapak (%5): 2/5 
Tebeşirler ne alaka çok bilemiyorum :D

Final puanı: 3,3

17 Mart 2017 Cuma

Dönüş Yok

Kitap Adı: Dönüş Yok
Kitap Yazarı: Aslıhan Yayla
Yayınevi: Martı Yayınları

Sayfa Sayısı: 266
Baskı Yılı: 2017


Dönüş Yok sevgili Aslı'nın kitabı. Çıkacağı için heyecanlıydım, sonra almak için heyecanlandım, sonra okumak için heyecanlandım :D Kitabı aldıktan sonra bir süre okuyamadım çünkü beğenmemekten korkuyordum. Neyse ki hiç öyle olmadı :D

Kitap ufak bir sahneyle başlıyor. Öykü, erkek kardeşi Deniz'i evlerinde öldürmüş olarak buluyor. Sonra 10 yıl sonrasına gidiyoruz. Öykü, kardeşini öldürmekten suçlu bulunmuş, 10 yıldır hapiste yatıyor ve çıkmasına az bir zaman kalmış.

Öykü 10 yıldır intikam ateşiyle yanıyor, içeride geçirdiği her gün, bu suçu kendi üstüne atanlar için acımasız planlar hazırlamış. Bunu böyle söyleyince abarttığımı sakın düşünmeyin, çünkü Öykü gerçekten MANYAK :D Bu işte parmağı olan insanların her biri için kullandığı yöntemler dehşet verici.

Kitap başlarda bana İntikam'ı hatırlattı. Ama bu çok daha sert bir versiyonu, bunun garantisini verebilirim :D

Kitabı böyle okumaya devam ederken, Öykü planındaki herkesi avlayacak ve kitap bitecek diye düşünüyordum. Ancak hiç öyle olmadı. Bir anda ortalık karıştı, bombalar patladı ve ben ŞOK OLDUM :D Asla böyle bir şey beklemiyordum.



Kitapla ilgili çok ufak birkaç eleştirim var, bunları Aslı'ya da söyledim zaten. İlki olaylar çok hızlı oluyordu, keşke daha detaylı okusaydık. İkincisi de Öykü'nün her şeye erişebilir olmasının ve inanılmaz zenginliğinin altı doldurulmalıydı. Yani kitabı okurken sürekli "BU KADAR PARA NEREDEN GELİYOR?" diye düşündüm :D

Son olarak şunu söylemek istiyorum. Hani malum kitaplar ve yazarlar için temcit pilavı gibi önümüze konan "Ama bu yazarın ilk kitabı. O yüzden hatalarını görmezden gelmeliyiz" zırvası var ya, ilk kitap öyle olmaz BÖYLE OLUR! :D

Ayrıca Martı'nın bugüne kadar yaptığı en harika sunumlardan birini bir arkadaşımın kitabında görmek de ekstra mutluluk verici. 


Özgün konu ve güzel bir kurgu (%40): 4/5
Daha detaylı olsaydı keşke ama gayet beğendim. 


Sürükleyici ve akıcı olma (%50): 4/5

Oldukça akıcıydı. 

Baskı kalitesi (%5): 5/5
Çok ufak birkaç yazım hatası vardı ama dert değil :D

Güzel kapak (%5): 4/5
Kapak güzel olmuş.

Final puanı: 4,05

13 Mart 2017 Pazartesi

Horla ve Karanlık Öyküler

Kitap Adı: Horla ve Karanlık Öyküler
Özgün Adı: Le Horla
Kitap Yazarı: Guy De Mauppasant
Çeviren: S. İpek Montanari
Yayınevi: İthaki
Sayfa Sayısı: 282
Baskı Yılı: 2017


Yine günün birinde ne okusam diye dolanırken elim İthaki klasiklerinden birine gitti :D Mauppasant'ı aslında hepimiz edebiyat derslerinden falan duymuşuzdur. "Olay hikayeciliği" kendi adıyla anılıyor çünkü.

Kitabın adında Horla öne çıkarılmış, çünkü Mauppasant'ın en popüler hikayesi ama kitabın içinde toplam 26 hikaye var. Bazılarını hiç sevemedim, bazılarını epey sevdim. Ama genel olarak kitabı okurken sıkıldım ve ne zaman bitecek diye düşündüm :D

Sevdiğim hikayaler, Deli?, Bir Deliden Mektup, Deli, Madam Hermet, Horla, Marslı, Uyutucu ve Kim Bilir? oldu. Marslı ve Kim Bilir'i özellikle sevdiğimi söyleyebilirim. Uyutucu da intihar ile ilgili sıradışı, farklı bir hikayeydi. 

Sanırım kendi durumundan ötürü, Mauppasant hep böyle karamsarlık ve delilik içerikli hikayeler yazmış. Zaten kitaptaki öykülerinden çok kendi hayat hikayesi beni çok daha fazla etkiledi.



Mauppasant, 1877'de, henüz 27 yaşındayken frengi hastalığına yakalanmış. 1882'de sanrılar görmeye başlamış, bu sanrılar artmaya devam etmiş, bir süre sonra otoskopik sanrı denen, kendi benzerini görmeye kadar gitmiş. 1890'da genel felç geçirmiş, beyninde kalıcı doku bozukluğu oluşmuş. İntihar etmeye kalkışmış, daha sonra bir psikiyatri kliniğine yatırılmış ve 1893 yılında ölene kadar da orada kalmış.

Bu klasiklerle ilgili en çok merak edilenlerden biri de çeviriydi. Çeviriyle ilgili bir problem görmedim ben okurken. Göktuğ Canbaba'nın önsözü, Doğu Yücel'in de sonsözüyle desteklenmesi de güzel olmuş. 

İki de alıntım var:

"Bir insan, diğer gezegenlerde yaşayanlar olduğuna inanmıyorsa akıllı değil demektir."

"Sadece, gerçekte anlamlandıramadıklarımızdan korkarız."

Özgün konu ve güzel bir kurgu (%35): 3/5
Değişik hikayeler vardı. 

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 2/5
Çok sıkıldım okurken :D

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 5/5
Çeviri ve baskıda bir problem yoktu.

Orijinal isim (%10): 1/5
Orijinal adı sadece Horla imiş. 

Güzel kapak (%5): 3/5 
Kapakta bir olay yok :D

Final puanı: 2,45

9 Mart 2017 Perşembe

Maestra (Maestra, #1)

Kitap Adı: Maestra
Özgün Adı: Maestra
Kitap Yazarı: Lisa S. Hilton
Çeviren: Selim Yeniçeri
Yayınevi: OkuyanUs
Sayfa Sayısı: 364
Baskı Yılı: 2016


Maestra, uzun zamandır kitaplığımda bekliyordu. Artık elim gitti ve okudum. Ama acaba okumasa mıydım :D Beklentilerimin oldukça altında kalan bir kitap oldu.

Judith, bir sanat galerisinde asistan olarak çalışıyor. Ama işinde oldukça mutsuz, sürekli eziliyor falan. Kazandığı paradan da çok memnun değil. Böylece akşamları da bir kulüpte (?) eskort olarak çalışmaya başlıyor.

Sanat galerisi olunca, sahtecilikler, arka planda dönen olaylar falan da çok oluyor tabii ki :D Judith de bununla ilgili bir sırı ortaya çıkarınca işten atılıyor, bu olayla da gözü dönüyor ve sonra olaylar olaylar :D



Böyle devam ediyor işte kitap. Judith oradan oraya seyahat ediyor, bir şeyler yapıyor falan. Kitap fazla uzun ve sıkıcı. Bitsin artık diye okudum yine. Kitabın arkasında "Ejderha Dövmeli Kız'ın tahtını sallıyor." diye bir yorum var. Kimse kusura bakmasın da bu kitap Ejderha Dövmeli Kız'ın tırnağı bile olamaz :D

Son olarak, kitaplarla ilgili böyle kısıtlamalar yapmayı hiç sevmiyorum ama kitapta bol bol sevişme sahnesi var ve oldukça detaylı sahneler :D Dolayısıyla, böyle şeylerden rahatsız oluyorsanız bu uyarıya dikkat edebilirsiniz.

Özgün konu ve güzel bir kurgu (%35): 2/5
Eh :D

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 2/5
Bu da eh :D

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 5/5
Çeviri ve baskıda bir problem yoktu.

Orijinal isim (%10): 5/5
Güzel! :D

Güzel kapak (%5): 3/5 
Kapakta bir olay yok :D

Final puanı: 2,5

3 Mart 2017 Cuma

Gölün Dibindeki Ev

Kitap Adı: Gölün Dibindeki Ev
Özgün Adı: A House at the Bottom of a Lake
Kitap Yazarı: Josh Malerman
Çeviren: Aslı Dağlı
Yayınevi: İthaki
Sayfa Sayısı: 184
Baskı Yılı: 2017


Bu kitabı gördüğümde o kadar heyecanlanmıştım ki anlatamam! Kafes ile birlikte Josh Malerman çok sevdiğim yazarlar arasına dahil olmuştu ve ondan yeni bir kitap okumak gerçekten heyecan verici.

Amelia ve James. İkisi de 17 yaşında. Her şey basit bir çıkma teklifiyle başlıyor. James Amelia'yı ufak bir kanoyla göle götürüyor. Daha sonra bu gölün ilerisinde daha ufak bir göl olduğunu fark ediyorlar ve oraya gidiyorlar. Ve daha sonra... Gölün altında bir ev.

Meraklarına yenilip bu evi incelemek için göle dalıyorlar. Ama doğal olarak bekledikleri şey, her tarafı yosun kaplı, çürümüş, içinde balıkların gezindiği bir harabe bulmak. Ancak hiç de öyle olmuyor. Gölün altındaki ev, dayalı döşeli, iki katlı. Tonlarca suda dimdik duran bir askılık. Salondaki büfenin üzerinde bir cam kase. Cam vitrinin raflarına dizili sıra sıra biblolar. Tavanda bir ampul.

"Sallanmıyor diye düşündü fenerini palto askısının ahşap döşemelere basan ayağına tutarken. Ne sallanıyor, ne yüzüyor, ne de yan yatıyor."

Kitabı gerçekten beğendim. Malerman yine tam kendine özgü bir kitap çıkarmış ortaya. Bunu nasıl anlatayım, Malerman'ın kaleminde bir şey var, bir siyahlık, böyle bir ürperticilik. Tıpkı Kafes'te olduğu gibi Gölün Dibindeki Ev'de de bunu fazlasıyla hissettim.



İki kitabını okuduktan sonra şunu söyleyebileceğini düşünüyorum: "İsimsiz bir kitap okusam bunu Josh Malerman yazmış." diyebilirim. Çünkü kendine özgü, farklı bir tarzı var gerçekten.

Söylemeden geçemeyeceğim, Kafesle ilgili "kitap yarım kalmış, devamı gelsin yea"cılar çok büyük ihtimalle bu kitabı da yarım(!) bulacaklar. Onlara hiç aldırmayın, okuyun :D

Son olarak Aslı Dağlı'nın hakkını vermek lazım. Çevirinin güzelliği bir kenara, benim elimdeki düzeltilmemiş kopya olmasına rağmen hiç yazım yanlışı gördüğümü hatırlamıyorum. Bu kadar da temiz çeviri!

Çok hoşuma giden bir alıntı daha bırakıyorum:

"Kaç yaşında?
Sonsuza dek varmış gibi.
Kaç yaşında?
Ezelden beri yokmuş gibi."


Özgün konu ve güzel bir kurgu (%35): 4/5
Güzeldi!

Sürükleyici/Akıcı olma (%45): 5/5
Bölerek okumama rağmen 2 saatte falan bitti herhalde. 

Çeviri ve baskı kalitesi (%5): 5/5
Dediğim gibi düzeltilmemiş kopya olmasına rağmen gayet iyiydi. 

Orijinal isim (%10): 4/5
Güzel! :D

Güzel kapak (%5): 4/5 
Kapağı güzel ama "vay be!" kadar da güzel değil açıkçası :D 

Final puanı: 4,5