20 Mayıs 2014 Salı

Fahrenheit 451


İyi okumuş bir adamın hedefinin kim olacağını kim bilebilir ki? 

Fahrenheit 451: "Çok eskiden itfaiyecilerin yangınları başlatmak yerine söndürdükleri söyleniyor, bu gerçek mi?" sorusundan yola çıkan, Ray Bradbury'nin başyapıtı.   


Öncelikle 451 Fahrenheit ile başlayalım. Bu, kitap kağıtlarının yanıp tutuştuğu ısı derecesi imiş. Bizim anlayacağımız şekliyle yaklaşık olarak 233 dereceye tekabül ediyor. Bunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım açıkçası, alt tarafı kağıt yakmak için bu kadar yüksek ısı gerektiğini tahmin edemezdim. Ya da bu ısı benim düşündüğüm kadar yüksek mi değil bilemiyorum :D

Hikayemiz şu:
Evler artık o kadar dayanıklı hale gelmişti ki yanmıyordu. Böylece itfaiyecilere yeni bir görev verildi: Yananı söndürmek değil, aksine yakmak. Kitap okumanın ve bulundurmanın ağır cezalar gerektirdiği bir toplumda itfiaiyeciler kitap tespit edilen evleri yakmakla görevlendirilmişti. Kitapları yakıyorlar, çünkü artık gereksiz olduğunu düşünüyorlar. Sevgili yazarımız Bradbury, kahramanı Beatty'nin ağzından şöyle anlatmış durumu: "Filmler, radyolar, dergiler, kitaplar bir çeşit puding hazırlama yönergesi düzeyine indi, beni anlıyor musun?"

İşte böyle bir dünyada, sorgulama yetisini hala kaybetmemiş bir kızla tanışan ana karakter Guy'ın içine bir kurt düşer ve yaktığı yüzlerce kitabın içinde ne olduğunu merak eder. Sonrasında olaylar olaylar :D (Daha fazlası spoiler'a girer sanırım :D)

Kitapla ilgili tek bir eleştirim var. Kitap çok bölümsüz. Evet bölümsüz :D Ben yaklaşık 10 sayfalık bölümleri olan kitapları okumayı daha çok seviyorum. Ama bu kitapta yalnız 3 bölüm vardı, böyle kitapları okumak zor oluyor. Nerede bıraktığımı hatırlamak zor oluyor. Neyse, öyle işte :D

-Nasıl bir duygudur acaba? Yani itfaiyeciler bizim evlerimizi ve bizim kitaplarımızı yaksalar?
+Bizim kitaplarımız yok ki
-Fakat olsaydı
+Senin var mı? 

Bradbury'nin bu kitabı 60 yıl önce yazdığını göz önünde bulundurunca aslında ne kadar ileri görüşlü olduğunu anlayabiliriz. İçerikleri sakıncalı (!) bulunduğu için yasaklanan kitaplarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. Hele ki bizim ülkemizde. Çok değil belki bir yıl önce Şeker Portakalı'nı bile cinsel içerikli bulmuş insanlarla aynı havayı soluyoruz. Daha basılmadan yasaklanan kitaplar bile gördüğümüze göre kim 100 yıl sonra ciddi ciddi kitapları yakmayacağımızın garantisini verebilir ki? Sanırım o zaman, her kitapseverin bir kitabı ezberleyerek zihninde muhafaza etmesi en iyi çözüm önerilerinden biri olacaktır. İşte yine Bradbury, yine ilerigörüş! 

Yazıya kitaptan çok beğendiğim bir alıntıyla son verelim o zaman. Kitaplarımızın kıymetini bilelim, herkese keyifli okumalar...

"Garip bir ateşti bu, çünkü onun için başka bir şey ifade ediyordu. Yakmıyordu; ısıtıyordu!"

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Kör Baykuş

Öncelikle hepimizin başı sağolsun. Hepsinin mekanlarının cennet olmasını ve #Soma'nın suçlularının bir an önce bulunup yargılanmasını diliyorum.

Ayrıca 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı'mız da kutlu olsun. Ülkemizin kurucusu ulu önder #MustafaKemalATATÜRK'ü unutturmaya çalışanların da tarihe gömülüp yok olmasını temenni ediyorum.

Şimdi gelelim yazıya...

Yazımı geciktire geciktire bugün yazıyorum. Aslında kitabı bitireli bir hafta oldu, hatta şu an okuduğum Fahrenheit 451 bile bitmek üzere. Belki akşama doğru da onu yazarım. 

İnstagram'da Kör Baykuş resimlerine bakarken şöyle bir yazı buldum ve çok hoşuma gitti:

"Baykuşların gözleri neredeyse hareketsizdir ve bir yere bakmak isterse kafasını çevirmek zorundadır. Kafalarını yatay olarak 270 derece, yukarı ve aşağı 180 derece döndürebilir. Birçok baykuşta yaklaşık bir göz büyüklüğünde kulak delikleri bulunur. Zifiri karanlıkta da işitme duyularıyla avın yerini tespit ederek yakalarlar. Kulakları, en küçük hışırtıyı işitebilecek  duyarlılıktadır. Başının arkasında belirgin gözleri bulunan taklit bir yüz bulunur. Bu da düşmanlarını caydırır. Bazı türlerde vücut ağırlığının yüzde beşini gözler oluşturur. Eğer bu oran insanlarda da geçerli olsaydı hepimiz greyfurt büyüklüğünde gözlere sahip olurduk." 

(Bu güzel yazı için banu_kryl'e teşekkürlerimi sunuyorum.)

Kitaba gelecek olursak, hiçbir şey anlamadım. Sadık Hidayet için İran edebiyatının Kafka'sı diyorlar, kitabı öve öve bitiremiyorlar. Hatta bu kitap üzerine yazılmış bir makale bile buldum. Sanırım ben bir şeyler kaçırıyorum :D 

Kitabı sıkılmadan okuduğumu söylemek istiyorum. Her ne kadar kendini tekrar eden olaylar olsa da ortada ilgi çekici bir konu var, ama neyin gerçek neyin rüya/hayal olduğunu ayırt etmek çok zor. Zaten ben bu tür kitapları çok okuyan biri değilim, o yüzden de anlamakta zorlanmış olabilirim.

Normalde kitapta bir şeylerin altını çizmeyi hiç ama hiç sevmem. Okuduğum kitapların ilk günkü gibi el değmemiş görünmesini severim ben. Ama bu kitapta dayanamayıp altını çizdiğim bir kaç cümle oldu:

"Çünkü ne malım var kadıya yedirecek, ne dinim var şeytana verecek."

"Ne de kendisiyle Arapça konuşmamız gerekli tek kudretli, yüce ve mutlak varlık karşısında dürüst ya da hilekar olmak beni etkilemedi."

"Ölüm olayı aslında korkunç bir şey; ya öldüklerini kavrayanların hissettikleri?"

(Güzel cümlelerin altını çizme olayına pek aşina olmadığım için çok edebi şeyler yakalayamamış olabilirim :D Ama okuyunca vaay dediğim bir kaç cümle işte)

Ne desem bilmiyorum ama anlaşılmaz da olsa sanki Sadık Hidayet'in tarzında beni çeken bir şeyler var. Sanırım hem yeni kitaplarını alacağım hem de Kör Baykuş'u bir kez daha okuyup anlamaya çalışacağım.

Herkese keyifli okumalar...

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Eurovision 2014

Bir gün geciktim ama hafta sonundan beri aklımda bu yazıyı yazmak vardı. Ödevler sınavlar arasında vakit ayırıp oturdum sonunda başına.

6 ve 8 Mayıs'ta yarı finalleri, 10 Mayıs Cumartesi gecesi de büyük finalini izledik 59. Eurovision Şarkı Yarışması'nın. Ben eurovisionun sıkı takipçisiyimdir, izlemeyi çok severim. Özellikle puanlamaları izlemek acayip keyifli oluyor.

Eurovision 2014 Danimarka'nın Kopenhag kentinde oldukça güzel bir şovla yapıldı, Danimarka #JoinUs sloganıyla ev sahipliği yaptı şova. Özellikle açılış şovunu gerçekten çok beğenmiştim. Kimin fikriydi, Danimarka'nın mı bilemiyorum ama her ülke için tasarlanan postcard'lar gerçekten inanılmazdı, hepsi birbirinden orjinal tasarımlar hazırlanmıştı. Özetle Danimarka'nın böylesi büyük bir etkinliğin altından hakkıyla çıktığını düşünüyorum.

Gelelim yarışmanın birincisine. Conchita Wurst... Kendisi bir transseksüel. Bu yüzden daha aylar öncesinden olay oldu, bazı ülkeler karalama kampanyaları başlattı. Hatta bazı ülkeler Conchita sahneye çıktığında reklama girecek kadar abarttılar olayı. Ama Conchita hem halk oylamasından, hem jüriden, hem de katıldığı yarı finalden birinci çıkarak, 2.ye 52 puan fark atarak ve 13 ülkeden de 12 puan alarak 59. Eurovision'u kazandı ve ülkesi Avusturya'ya tam 48 yıl sonra birincilik sevinci yaşattı. Farklı olduğu için bu kadar puan aldığı yönünde iddialar da var ama ben bunun puanını çok da etkilediğini düşünmüyorum. Çünkü şarkısı bence gayet başarılıydı.
(Burada hemen bir parantez açayım, ilk yarı finalden çıkamaz dediğim 5 ülkenin 4'ü finale çıktı. Yani şarkı söylemeyi beceremediğim gibi yorumlamayı da beceremiyorum sanırım :D Bu yüzden kendiniz dinleyin, karar verin derim: Rise Like A Phoenix)
Her puan aldığında, şarkıcısı sahneye çıktığında ve hatta sunucuları puanlarını okurken bile yuhlanan Rusya "50 yıl önce Avusturya'yı işgal etmiştik. Keşke orada kalsaydık. Bunları çok serbest bıraktık." gibi saçma sapan yorumlar yapınca az bile yuhlamışlar bunları dedim kendi kendime.

Geçen sene eşcinsel öpüşme olduğu için eurovisionu yayınlamayan TRT bu sene de yayın yapmadı ve sebebinin Conchita olduğu yönünde dedikodular çıktı tabii ki. TRT her ne kadar adaletsiz oylama sistemini boykot ettiğini söylese de çok inanasım gelmiyor açıkçası. Ortada bir adaletsizlik varsa aynı şeyi her yıl biz de Azerbaycan ile yapıyoruz zaten. Şarkılar, performans, sahne şovu güzel olsun olmasın birbirimize 12 puan veriyor muyuz, veriyoruz. Umarım TRT'nin gerçek sebebi puanlama sorunudur da saçma sapan homofobiler yapmıyordur ve umarım bu sene yarışmaya geri döneriz, biz de nereden izlesek diye aramadan rahat rahat izleyebiliriz. Zaten bir Eurovision keyfimiz var, yapma bunu bize TRT :D

Kankimiz Azerbaycan bu yarışmada tarihinin en kötü sonucunu aldı, 33 puanla 22. sırada kaldı. Yavaş bir şarkıydı, birincilik beklemiyordum ama bu kadar düşeceğini de hiç tahmin etmemiştim. Bütün oylar Conchita'ya gidince güzel şarkılar da çok az puanla yarışmayı tamamlamak zorunda kaldı. Ben Fransa'nın şarkısı Moustache'ı da beğenmiştim. Gerçi şarkı Fransızca olduğu için ondan da pek iyi bir sonuç beklemiyordum (Ben farklı dilde bir şarkının iyi bir sonuç elde edemeyeceğini düşünürüm hep). Ama yalnızca 2 puan alıp sonuncu olacak kadar da kötü bir şarkı değil kesinlikle. Kardeşim sizin hiç mi komşunuz yok niye kimse puan vermedi size diye sormak istiyorum :D

Sakallı olmasını garipsediğimi söyleyebilirim ama görünüşünü ve hayat tarzını eleştirmeye hiç bir zaman hakkım yoktur, kimsenin de olamaz. Mesleğimde "Her insan eşsizdir, tektir, çok değerlidir. Herkese koşulsuz, ön yargısız yardım ederiz" ilkesi çok önemlidir, ben de bunu benimseyen biri olarak kendisinin "cinsiyetin ve nereli olduğunun sorulmadığı bir dünya hayali"ni sonuna kadar destekliyorum.

8 Mayıs 2014 Perşembe

Seraphina (Seraphina, #1)

Düşman iki ırkın arasında kalmış genç bir kız, şüpheli bir cinayet ve entrika dolu bir serüven.

Kitabın arka kapağında "Fantastik kitap okuyucuları bu kitabı bir solukta okuyacaktır." şeklinde bir yorum var.

Açıkçası hiç alakası yok. 10 gündür direniyorum ama artık bıraktım daha fazla ilerleyemiyorum. Bence fazlasıyla sıkıcı, hiç akıcı olmayan garip bir hikaye var ortada. Kitaba ilk başladığımda paldır küldür ejderha dünyasına atıldığımı hissettim. Kitaba özgü bir sürü kavram var ama ne olduğunu anlayamıyorsunuz, yazar açıklama gereğini de duymamış. Ya da ileride açıklayacak ama ben hiç göremeyeceğim :D

Aslında ben böyle kitapları severim, bilim kurgu ve fantastik kurgu favori türlerimdendir ama bu sefer olmadı. Sanırım ilk kez bu türde bi kitabı bitiremedi  ve yarım bırakıyorum. Ama artık yeter dedim, yeni bir şeyler okumam lazım, yıllık okuma hedefimde zaten fiyaskoyum dedim ve kitabı an itibariyle bırakıyorum.

Şimdi elimde sıcak sıcak gelen siparişim Sadık Hidayet'in yazdığı, Behçet Necatıgil'in çevirdiği Kör Baykuş var. Bu arada D&R'da inanılmaz indirimler var, kitap kurtlarının kaçırmamasını öneriyorum. (Hayır, D&R'dan reklam için hiç bir ücret almıyorum :D) Bu hızla kitap almaya devam edersem, batmam yakındır. Amaan, atın ölümü arpadan olsun :D

Herkese keyifli okumalar...

3 Mayıs 2014 Cumartesi

Biraz da dizilerden konuşalım

Sıradan bir insan 10 dakikada 3 yalan söyler!

Bahsetmek istediğim dizi davranış bilimci Paul Ekman'ın hayatından esinlenerek oluşturulmuş ve başrolünü Tim Roth'un canlandırdığı, IMDb'nin 8.0 puanlık dizisi Lie to me (Bana yalan söyle).


Peki kimdir Paul Ekman? Ne yapmış da hayatı popüler bir diziye konu olmuş?

Paul Ekman insan duygularının yüz ifadelerini nasıl etkilediğine ilişkin çalışmalarıyla ünlü bir psikologtur. Ekman bazı antropologların aksine yüz ifadelerinin kültüre bağlı olmadığını, tüm ifadelerin evrensel olarak sergilendiğini kanıtlamıştır. Dahası bu yüz ifadelerinin insanlarla aynı evrimsel kökene sahip primatlarda ve diğer canlılarda da olduğunu göstermiştir.



Ekman, çalışmalar sırasında kültürler arası araştırmaların temellendirilebilmesi için dış kirlenmeye çok az maruz kalmış izole bir kültüre sahip olan Papua Yeni Gine yerlilerinden referans alınmıştır. Çalışmalarının sonucunda 6 temel yüz ifadesi olduğunu belirlemiştir: kızgınlık (sinirlenme), iğrenme (tiksinme), korku, zevk, üzüntü ve şaşırma. Bunlara diğerlerine göre daha az belirgin olsa da hor görmeyi de eklemiştir.

Ayrıca, insan yüzünde, eğitilmemiş veya doğuştan yeteneğe sahip olmayan kişilerin göremediği mikro ifadeler (mikro mimikler) bulunduğunu ve bunların gözlemlenmesi sayesinde yalan tespiti çalışmalarına yeni bir bakış açısı getirilebileceğini savunmuştur.

İşte dizimiz de bu mikro ifadeleri ve bunların okunmasını temel alıyor. Mikro ifadelerde uzmanlaşmış bir psikiyatrist olan Cal Lightman (Tim Roth) ortağı Gillian Foster (Kellie Williams) ile Lightman Group şirketini kurmuşlardır. Çalışanları Eli Loker (Brendan Hines) ve Ria Torres (Monica Raymund) ile FBI, askeri birimler, hukuk firmaları ve özel şirketlerin davalarını çözmelerine yardımcı olurlar.

 Biz de her bölümde farklı bir suçlunun yüz ifadelerini didik didik ederek çözülen olayları izliyoruz. Gerçekten keyifle izledim, pat diye bitirilmesine de çok üzüldüm. Psikoloji severler, polisiye izleyicileri, yüz ifadeleri ve mimiklerle ilgilenenler için efsane bir dizi olur fikrindeyim. Yapımcısının Lost, Shark ve 24 gibi dizilere imza attığını, Tim Roth'un da Rezervoir Dogs, Pulp Fiction gibi yapımlarda boy gösterdiğini unutmamak lazım. Dizi 3. sezonluk yayın hayatı boyunca aralarında Türkiye'nin de bulunduğu tam 53 ülkede gösterilmiştir. Bence hemmen başlayıın :D

Bir kaç gün sonra görüşmek üzere...

2 Mayıs 2014 Cuma

Blogger'lar için twitter etkinliği

Blog yazarları olarak daha fazla kişiye ulaşabilmek adına twitterda @BloggerRT hesabı açılmış. Hem böylece biz de farklı bloglara kolayca ulaşma imkanı edinmiş olacağız. Farklı tarzlar, farklı yazılar okuyabileceğiz. İlgilenen blogger arkadaşlar yazının devamında sorularına cevap bulabilirler.

Herkese keyifli okumalaar :) 

Twitter Blog Yazarları Etkinliği:
1-'Blogger Retweet' Takipçi sırasına göre; Sıradaki bloggerın istediği yayını retweet yaparak tüm takipçilerinden de bunu isteyecektir.
*Sıradaki blogger/takipçi: (İlk takip edenden son takip edene)*

2-Hesabımızı takip eden tüm bloggerlar her gün 1 adet sponsor yayını ve 4 adet sıradaki takipçilerimizden gelen yayını retweetleyecekler.
*Her takipçi 24 saat içerisinde 'Blogger Retweet' hesabının gün içerisinde reweetlediği 5 adet tweeti, retweetlemekle yükümlü olacak*
*'Blogger Retweet' gün içerisinde bu 5 adet tweetten başka bir tweet retweetlemeyecek*
*24 saat içerisinde minimum 2 dakikanızı ayırarak bu 5 adet tweeti, toplu olarak da retweetleyebilirsiniz*
*Bu bir zorunluluk gibi gözükse de sistemin işlemesi için bu madde olmazsa olmazımız olacak*

3-Böylelikle 'Blogger Retweet' az sayıda takipçiyle çok sayıda insana dilediğiniz yayınınızı ulaştırabilme imkanı sunacak.
*Her blogger ay içerisindeki en çok okunmasını istediği yazıyı minimum 100 RT ile taçlandırmış olacak*
*''Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi sen de başkasına yapma!'' buradan yola çıkarak;
RT'lediğiniz tweetleri sadece RT ile kalmayıp linki açıp 2 dk. sayfanın açık kalmasını sağlarsanız o bloglara google gözünde müthiş bir katkı sağlar*

4-'Blogger Retweet' Takipçilerinin hepsi aktif bloggerlardan oluşacağından; Yayınınızı yine aktif bir kitleye ulaştırmış olacaksınız.
*Minimum 100 RT alacağınızı bilmek; daha kaliteli yazılar yazmaya teşvik edebilir ve yeni takipçiler, yeni yorumlar, yeni arkadaşlıklar getirebilir*
*Her blog hesabının kendine has bir okuyucu kitlesi olduğundan; 100 RT'yi 100 RT olarak düşünmeyin.
Etkileşim çok önemli ve bu sayede yüzlerce kez belki binlerce kez o yazınız okunabilir*

5-Böylelikle sadece yazılarınızın daha fazla okunması değil, Twitter'da da daha fazla takipçiye ulaşmış olacaksınız.
*'Blogger Retweet' takipçilerinin şimdiden yeni takipçiler edindiğini görüyorum. Bu zamanla daha da gelişecek bunu hepiniz göreceksiniz*

-ÖNEMLİ!-
Tüm 'Blogger Retweet' takipçileri hesabımızı takip eden minimum 50 adet blog twitter hesabını takip etmek zorundadır.
Sistem başlamadan önce her hesap tek tek kontrol edilecektir.

'Blogger Retweet' çarkın sürekli dönebilmesi adına 100 aktif takipçi ile sınrlı kalmayı planlasa da katılımın artmasıyla şöyle bir yol izleyecektir:
Yeni katılan takipçilerimiz geçmişe dönük kaçırmış olduğu bütün yayınları istedikleri zaman dilimi içerisinde retweetlemek zorunda olacaklar.

Takipçilerimize 25 günde bir RT hizmetinden fazlasını sunabilmek adına ilk 25 günün tamamlanmasıyla birlikte çeşitli sürprizlerimiz olacaktır.

Retweet için sırası gelen blogger arkadaşlarımızın RT'lenmesini istedikleri yayının tweetini; link kısaltma servisi kullanmadan 
@BloggerRT hesabımıza mention'laması gerekmektedir. Tweetlerinizde dilediğiniz #Hashtag ve Görseli kullanabilirsiniz.

Blogger Retweet
@BloggerRT
#Blog #Blogger #BlogRetweet #BloggerRetweet
Web Sitesi Ve Blogların Retweet İle Görünürlük, Bilinirlik Ve Trafik İçin Birbirlerini Desteklediği Hesaptır.